ALLAH'A İMAN EDENLERİ ENANİYETTEN ŞİDDETLE SAKINDIRIR - 2
Enaniyet şeytana hizmet etmek demektir ve onun sistemini yaşatmaya yönelik bir harekettir. Bu nedenle derhal terkedilmesi gereken bir ahlaktır. Enaniyet, Allah (c.c.)'a karşı yapıldığı için hem O'nun katında, hem de müminlerin kalbinde büyük bir kin ve öfke meydana getirmektedir. Elbette Allah (c.c.)'ın gazabının karşılığı da onlar için çok acı olacaktır.
Enaniyetin bir insana yüklediği türlü ahlak bozukluklarının diğer bir kısmına aşağıda değiniyorum:
Enaniyetli insan yalnız kendini sever ya da en çok kendini sever. Böyle bir ahlaka sahip olduğu için insanlara karşı gerçek bir sevgi ve saygı duyamaz. Çünkü hiç kimsenin kendi sevgisine layık olmadığını, sevgisini sunacağı değerli bir insan bulunmadığını düşünür. Nitekim enaniyetli insanlar sevilmekten ve sayılmaktan da müminler gibi derin bir zevk almazlar. Bu insani duyguları yaşamak ihtiyacını da hissetmezler.
Kibirli insanlar eleştirilmeye karşı da büyük bir tepki gösterirler. Onlar övgüye açık ama öğüt almaya karşıdırlar. Allah (c.c.) Kur'an'da onların bu ahlaksızlıklarını açıkça beyan eder:
"Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler. Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir." (Nur Suresi, 49-50)
Kibirli insanlar kendilerine bir öğüt verildiğinde bundan müthiş bir sıkıntı duyarlar. Enaniyetlerine ağır geldiği için bu konuşmanın bir an önce bitmesini isterler. Zaten onlara göre karşı taraf daima haksız bir eleştiri yapmaktadır. Kibir insana yalnızca kendi aklını beğenmeyi ve diğer insanlarla fikir alışverişi yapmamayı emreder. Nefsinin esiri olan bu akılsızlar da onun bu emrine itaat ederek büyük bir yanılgının içine düşerler. Oysa Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de "…her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır" (Yusuf Suresi, 76) demekte ve kullarını uyarmaktadır. Müminler için kardeşlerinin fikirleri daima çok büyük bir nimet ve öğüt olarak algılanır. Öğüde uyarak iman edenler kendilerini geliştirirken, müşrikler kendi akılsızlıkları içinde yaşamaya devam ederler.
Aklını beğenen ve bununla enaniyet yapan bir insan başka insanlara bir güzellik de sunamaz. Başkalarını bir güzellik sunmaya değer görmez, sadece kendisine güzel ahlak gösterilmesi ve zevk alacağı türlü nimetler sunulmasını ister. Karşısındaki kişilerden bunu daima beklediği halde, kendisi bencilliğinden böyle bir tavrı göstermeye yanaşmaz.
Bunun yanında enaniyetli bir kişinin yaptığı bir iş de genellikle hayırla sonuçlanmaz. Şeytana hizmet ettikleri ve onun çağrısına icabet ettikleri için yapılan amellerde bir hasenat oluşmaz. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de kibirlenenlerin hayır getirmediklerini şu şekilde beyan etmektedir:
"Nefs-i emmare; tahrip ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir, fakat icat ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz'idir. Evet, bir haneyi bir günde harap eder, yüz günde yapamaz." (Sözler, sf. 335)
Enaniyet aklı perdelediği gibi vicdanı da perdeler. Küfrü Allah (c.c.)'ın varlığının delillerini göremeyecek, vicdanın sesini duyamayacak bir hale getirir. Bu insanın düşebileceği en kötü durumlardan biridir. Öyle ki enaniyeti kavi olan ve vicdanlarına uymayan kişiler Kuran'da bozguncular olarak tanımlanırlar:
"Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak." (Neml Suresi, 14)
Allah (c.c.)'a karşı büyüklenen insanların en kabul edemedikleri şey itaat etmektir. Onlar ruhlarında isyanı, fıskı ve düşmanlığı yaşatmaktadırlar. Halbuki din itaat üzerine yaşanır. Ve ancak Allah (c.c.)'a tam teslimiyet ile ruha siner. Bunun aksinde mutlaka gizli bir enaniyet ve kibir insanın içinde kalır. Bu gururu tam olarak temizlemedikçe ve ondan nefsi arındırmadıkça dini samimi olarak yaşamaya ve gerçek ihlası yakalamaya imkan olmaz.
Enaniyetin insanlara değil, Allah (c.c.)'a karşı yapılan bir tavır olduğunu anlamak çok önemlidir. Çünkü bu biraz vicdanı olan bir insanın Allah (c.c.) korkusunun artmasına ve bu ahlaka bir çözüm aramasına neden olacaktır. Kendini müstağni gören ise elbette öğütten kaçınıp uzaklaşacak ve boyun eğmeyi kabullenmeyecektir. Zira ancak arınmak isteyenler, katıksızca ahiret yurdunu arayanlar, Kur'an'a sımsıkı bağlananlar ve Allah (c.c.) için yaşayanlar Rahman olan Allah 'ın beğendiği tevazulu bir ahlaka sahip olabilir. Kibirde direnenlerin ise kendi enaniyetleri içinde ömürlerini bilinçsizce tüketmekten başka hiç bir kazançları olmayacaktır.
Bediüzzaman Said Nursi terk-i enaniyetin önemini şu sözünde açıklamaktadır:
"Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lazım ve elzemdir. Çünkü bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkarane, daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir." (Emirdağ Lahikası, sf. 162)
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder