HASEDÇİNİN HASEDİ KENDİSİNİ YAKAR
…Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. Bir de onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin. (Haşr Suresi, 9-10)
İman eden kimseler başkalarında olan güzelliklere, zenginliğe, akla kısacası iyi olan özelliklerin tümüne ayette bildirilen güzel ahlakla bakarlar. Güzelliklerden zevk alırlar, kıskançlık duymazlar. Kıskançlık, kin gibi olumsuz duyguların her insanın nefsinde bulunduğunu bilir, ancak bu duygulara kapılmak yerine ayette bildirildiği gibi bunlardan uzak kalmak için Allah'a dua ederler.
İman edenlerin aksine cahiliye insanlarının en belirgin özelliklerinden biri ise kıskanç olmalarıdır. Başkalarının sahip olduğu maddi-manevi tüm güzellikler (eğer kendileri sahip olamıyorsa) onları mutsuz eder. Bir insana Allah tarafından verilen nuru, güzelliği, aklı, bilgiyi, yetenekleri kısaca olumlu olan her özelliği kıskanırlar. Kendinden daha güzel ya da yakışıklı olan birini, aynı iş yerinde çalışıp da daha fazla maaş alan, daha rahat bir ortamda çalışan ya da daha iyi bir mevkide olan birini, mülk olarak kendisinden daha fazla olanını kıskanmak gibi çirkin tavırlar cahiliyede son derece doğal karşılanır.
Hatta başka insanların sahip olduğu güzellikler, birçok cahiliye mensubunun onların kalbinde büyük bir öfke meydana getirir. Bu kin ve hasedleri her türlü tavır ve ifadelerine de açıkça yansır. Kimi zaman muhatap oldukları güzellikler karşısında özellikle suskunluğu tercih ederler. Kendilerine ait olmayan hiçbir güzelliği övemez, iltifat edemezler. Çünkü bu güzellikler onlara zevk değil sıkıntı verir. Bu sıkıntının şiddeti o kadar fazladır ki, hasetlerinden dolayı çoğu zaman güzel olan birşeyi çirkin, değerli olan birşeyi de değersiz olarak nitelendirebilirler. Kuşkusuz cahiliye mensuplarının yaşadıkları bu tavırlar, Kuran ahlakından tamamen uzak bir ahlaktır. Eserlerinde her zaman Kuran'da emredilen güzel ahlakı tavsiye etmiş olan Bediüzzaman Said Nursi bir tefekküründe hasetten kaynaklanan bencilliğe şöyle dikkat çekmiştir:
... bir hodgam adam bizde diyor: "Ben susuzluktan ölsem, yağmur bir daha hiç dünyaya gelmesin. Eğer ben görmezsem bir saadeti, dünya istediği gibi bozulsun." İşte bu ahmakane kelime dinsizlikten çıkıyor, ahireti bilmemekten geliyor. Hariçten içimize girmiş zehirliyor. (Hutbe-i Şamiye, s.51)
Bediüzzaman'ın verdiği örnekte özellikle dikkat çektiği gibi hasedin temelinde dinden uzak olmak yatar. Dinden uzak olan insan bencil olur, kendi sahip olmadığı hiçbir şeye başkalarının sahip olmasını istemez. Diğer insanların hoşnut olması, güzellikler içinde huzurlu yaşaması onu ilgilendirmez.
Müminler ise böyle bencilliklerden arınmış üstün ahlaklı insanlardır. Maddi-manevi her nimeti yaratanın ve kullarından dilediğine tahsis edenin Allah olduğunu bilir kimde olursa olsun bir güzellik, zenginlik ya da herhangi bir nimet karşısında ancak Allah'a şükreder, maşallah diyerek Allah'ı hatırlar ve O'nun şanını yüceltirler. Kuran ahlakını yaşayan müminler her türlü güzellikten zevk almayı öğrenmişlerdir. Müminler insanlarda ya da çevrelerinde var olan tüm güzel özellikleri görebilen ve hakkıyla takdir edebilen insanlardır. Güzellikler karşısında suskun kalan cahiliyenin aksine müminler her zaman iltifatların en güzelini dile getirirler. Vicdanlarının sesini dinlediklerinden doğal olarak ağızlarından çıkan samimi düşünceleridir bunlar.
Ancak biraz önce de söz ettiğim gibi iyiyi ve güzeli övmek, takdir etmek cahiliye insanlarının gururlarına ve enaniyetlerine ağır gelir. Halbuki bu kötü ahlaktan en çok kendileri zarar görür, dünyanın nimetlerinden zevk almak yerine, üzüntü ve sıkıntı duyar hale gelirler. Bediüzzaman hasedin insanda meydana getirdiği bu etkiyi şöyle ifade eder:Hased önce hasidi (hased edeni) ezer, mahveder, yandırır. Mahsud (hased edilen) hakkında zararı ya azdır veya yoktur. (Mektubat, s.290)
Bediüzzaman'ın dikkat çektiği gibi, başkalarının sahip oldukları imkan ve güzelliklere bakan cahiliye insanlarının hasetten kendi içleri yanar. Müminler ise bunun tersine aralarından birinin sahip olduğu gerek maddi gerekse manevi nimetlerden sanki kendilerininmiş gibi zevk alır, birbirleriyle iftihar ederler. Bediüzzaman müminlerin bu ruh halini tek vücudun organlarının birbirini kıskanmak yerine tamamlamasına benzetir:
Nasıl ki bir insanın bir eli, bir elini kıskanmaz; ve gözü kulağına hased etmez, ve kalbi aklına rekabet etmez... Öyle de bu heyetimizin şahs-ı manevisinde her biriniz; bir duygu bir aza hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilakis birbirinizin meziyeti ile iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdanınızdır. (Mektubat, s.469)
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder