MÜSTAĞNİYETTEN KAÇMAK
Kuran'da insan nefsinin, güzellikleri olduğu kadar sınırsız günah ve kötülükleri de barındırdığı bildirilmiştir. Allah'ın gösterdiği yolu izleyen kişi için nefsi bu kötülüklerden arındırıp temizlemek son derece kolaydır, ancak kimi insanlar bu uğurda hiçbir çaba harcamazlar. Kendilerini oldukları haliyle iyi ve yeterli görür, daha mükemmel bir ahlaka ulaşmak için içlerinde ciddi bir istek ve ihtiyaç hissetmezler. Bu da bu insanlarda Allah'ın Kuran'da yerdiği "müstağniyet" hissinin gelişmesine neden olur.
Müstağniyet hissine kapılan insanlar, kendi eksik ve hatalarındansa başkalarının hatalarını görmeyi tercih ederler. Konu bir başkası olduğunda hiç düşünmeksizin bu kişiyi eleştirebilir, türlü türlü kusur ve eksik bulabilirler. Çünkü özellikle de kusur arama gözüyle bakılacak olunduğunda, bir başkasını tenkid etmek, eleştirmek oldukça kolaydır. Buna karşılık kendilerine bir eleştiri yapıldığı ya da bir öğüt verildiği zaman, bu insanlar büyük bir hassasiyet gösterirler. Kendilerini iyi ve yeterli gördükleri için, yapılan eleştiriyi kabullenmek istemez, çeşitli bahanelerle nefislerini korumaya kalkarlar. Oysa bu tavır insana ciddi zararlar verir.
Said Nursi müstağniyetin insana nasıl bir bela getirdiğini şu hikmetli sözüyle ifade etmektedir:
"Şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir, ta ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta taksirattan takdis etsin... Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eden istiaze eder. İstiaze eden şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur." (Lemalar sf. 83-84)
Said Nursi'nin de belirttiği gibi insan, kusurlarını saklamaya, onları örtmeye çalıştıkça aslında daha da önemli bir hataya düşmekte ve kendisini daha da kusurlu hale getirmektedir. Çünkü eğer kendisini kusurlardan müstağni görmeyip hatasını anlamaya çalışsa, vicdanı ona hemen doğruyu gösterecek , onu daha iyiye, daha güzele yöneltecektir. Allah Nisa Suresi'nin 49. ayetinde hatasını telafi etmek yerine gurur yapıp nefislerini temize çıkarmaya uğraşan kimseler için "Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir..." diye buyurmaktadır.
Kuran'daki bir başka ayette ise müsağniyetin nasıl bir sonuç getireceği şöyle ifade edilmektedir:
"Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7)
İnsan yaratılış olarak kusurları olabilen ve hataya düşebilen bir varlıktır. Her türlü eksiklikten münezzeh olan ise sadece Allah'tır. Bu nedenle kişinin kendisinin yeterli olduğunu düşünmesi, aklını beğenmesi, kendisini kusursuz sanması büyük bir gaflet halidir. Said Nursi de şu sözleriyle insanın Allah karşısındaki acizliğini çok güzel dile getirmektedir:
"Malikiyet davasından vazgeç, kendini mehasin ve kemalata masdar olduğunu zannetme. Ve kat'iyyen bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır." (Mesnevi-i Nuriye sf. 61)
İnsanın nefsindeki kötülükleri fark ettiği halde, bunları etrafına iyilikmiş gibi göstermeye çalışması da büyük bir yanılgıdır. Çünkü insan her ne kadar kusurlarını, hatalarını kabullenmek istemese de etrafındaki insanlar zaten bu eksiklikleri açıkça görmektedirler. Bu durumda kişinin mükemmellik iddiasında olması ya da nefsini temize çıkarmaya çalışması sadece boş bir çabadan ibarettir. Dahası kendisini kusursuz göstermeye çalışarak, bu tavrıyla çevresinde sempati toplayıp sevileceğini düşünen kişi aslında tam tersi bir etkiyle karşılaşır. Ne kadar kibirli ve ne kadar kendini beğenen bir tavır içerisinde olursa, çevresinden de o kadar antipati toplar.
Halbuki kusurlarını kabul eden ve tevazulu davranan kişi, samimi olduğu sürece müminler tarafından şefkat görür. Büyüklük iddiasında olmadığı için hatasını her ne kadar telafi ederse etsin, kendisini yine de yeterli görmez. Hiçbir zaman için "ben artık bu konuda olabilecek en mükemmel ahlaka ulaştım" şeklinde bir düşünceye kapılmadığı için sürekli olarak kendisini geliştirme imkanı olur. Öyle ki en eksik, en hatalı olduğu bir konuda bile, tüm müslümanlara örnek olacak bir ahlak seviyesine ulaşabilir. Eksiklerini sürekli olarak telafi etme imkanı bulabildiği için ahlakı giderek güzelleşir; böylece daima huzurlu ve güzel bir hayat sürer. Hatasını bilip Allah'a yönelmesi ve istiğfar etmesi ise yakinini, maneviyatını artırır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder