BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
Dini yaşamayan ve Allah'ın varlığını inkar eden insanlar için ahiret azabı henüz dünyadayken başlar. Ümitsizlik de bu azabın bir parçasıdır. Ümidin bir azap çeşidi olmasının nedeni, inkar eden bu kişilerin ölümü bir son olarak görmeleridir. Bir insanın ölümden sonra yokolacağını, bir daha asla gülemeyeceğini, eğlenemeyeceğini, yakın bir dost edinemeyeceğini, merhamet göremeyeceğini, lezzetli bir yiyecek yiyemeyeceğini veya güzel olan hiçbir şeye sahip olamayacağını bilmesi, onun için en büyük cezalardan biridir.
Ümitsizliğe düşen bir insan dünyanın her türlü nimetine karşı duyarsız hale gelir, hiçbir şey ona zevk vermez. Neşeli bir ortamdan, güzel manzaralardan, dostça davrananlardan, sanattan, estetikten ve insanı ruhuna hitap eden hiçbir nimetten zevk alamaz. Hayatı hep olumsuz yönleriyle değerlendirir. İnsanların bir çoğunda yukarıda tarif ettiğimiz ruh halini görmeniz mümkündür. Çünkü imansızlık beraberinde mutlaka ümitsizliği de getirir.
Bir insanın hayattan ümitvar olabilmesi için, kainattaki hassas düzeni devam ettirecek, kötülüklere engel olacak, adaleti sağlayacak, insana sonsuza kadar hayat verecek, iyi olanı mükafatlandıracak, kötü olanı cezalandıracak, hatalarını affedecek, sonsuz güce sahip bir Yaratıcının varlığına iman etmesi ve O'nun emrettiği gibi yaşaması şarttır. Bunun dışında, insanın dünya hayatına karşı metanetli, sabırlı ve tevekküllü olması mümkün değildir.
Çünkü dünyaya ait hiçbir olay insanın kontrolünde gelişmemektedir. Örneğin işe gitmek için yola çıkan bir insan yolda kaza yapsa birdenbire hayatının devamını yatağa bağlı kalarak geçirmek zorunda kalabilir. Ya da yıllarca uğraşarak tam çalıştığı şirkete genel müdür olmayı başarmışken, tansiyonundaki ufak bir oynama sonucu beyin fonsksiyonlarının tümünü yitiren bir insan, bir daha o şirkete asla uğrayamayacak hale gelebilir. Böyle bir durumda insanın ümitvar olmasını sağlayabilecek tek güç sahip olduğu imandır. Allah'ın kendisini ahirette yeni bir yaratılışla yaratacağını bilmek, O'na güvenmek ve tüm bu olayların hayrına inanmaktır. Allah'ın varlığını unutan veya inanmayan bir insan için ise bu tarif ettiğimiz durumlar büyük bir felaket anlamına gelir ve yaşama ümidini tümüyle kaybeder.
Nitekim insanların bir çoğu Allah'ın varlığını inkar ettiği veya Allah'ın kainata hakim olan tek güç olduğuna inanmadıkları için, günlük hayatın içinde gelişen bir çok olay onları ümitsizliğe sürükler. İşlerinin iyi gitmemesi, ekonomik sıkıntılar, hastalık, işsizlik, yaşlılık gibi durumlar insanların bir çoğunun ruh halini son derece olumsuz etkiler. Hatta büyük bir kısmı bu gibi olaylar nedeniyle insanlara karşı kinlenir, sosyal hayattan tümüyle kopar veya intihar eder.
Ancak insanların bu tip durumlar karşısında ümitsizliğe kapılmaları, bir takım gerçekleri unutmalarından veya bu gerçeklere karşı gözü kapalı yaşamalarından kaynaklanır. Bunlardan biri Allah'ın herşeyi bir kader üzerine yarattığı ve bu kaderin bizim için olabilecek en mükemmel yaşam şekli olduğudur.
Allah herşeyi belirli bir kader ile yaratmıştır…
İnsanın hayatı boyunca yaşadığı her saniye Allah katında ezelde belirlenmiş bir kader üzerine gelişir. İnsan ana rahmine düştüğü anda ileride nasıl bir fiziğe sahip olacağı, hangi üniversiteyi kazanacağı, hangi mesleği seçeceği, kaç çocuğu olacağı, hangi hastalıklara yakalanacağı veya hangi tarihte nerede öleceği Allah katında bilinmektedir. Bunların tümünü ince ince planlayan sonsuz akıl sahibi Allah'tır. Bu nedenle her insanın kaderi kendisi için en mükemmel olan hayat şeklidir. İnsanın kendisiyle ilgili her detay, Allah tarafından onun için olabilecek en güzel, en hayırlı şekilde planlanmıştır. Dolayısıyla insanın hayatı boyunca ümitsizliğe kapılacağı hiçbir olay yoktur. Eğer insan gördüğü ve duyduğu her olayın kaderinin bir parçası olduğunu unutmazsa, o zaman hayatı boyunca gerçekleşen hiçbir şey onu ümitsizliğe sürekleyemez.
Nitekim bu konuda Bediüzzaman Said Nursi müminler için en güzel örneklerden biridir. Üstad'ın hayatı bir çok insanın ümidini kaybedeceği, isyan edeceği ve "artık yapacak hiçbir şey yok" diyeceği sayısız olayla doludur. İnsanlar eskisinden daha mütevazi bir eve geçmek zorunda kaldıkları veya eskisi gibi lüks bir hayat yaşayamadıkları ya da rahat yaşayan bir çok insan varken kendileri bir kısım zorluklara katlandıkları için bile isyan etmekte, ruh halleri altüst olmaktadır. Halbuki Üstad'ın hayatının son 30 yılında kendisine ait bir evi olmamış, hayatını ya hapishanelerde ya da gözaltında bulunduğu kulübe benzeri küçük evlerde geçirmiştir. İçinde oturduğu yerler rahat mobilyası olmayan, hiçbir lüksü bulunmayan, soğuk, rutubetli, insanların asla oturmak istemeyecekleri kadar sağlıksız koşullara sahip yerlerdir. Üstad'ın bu mütevazi evlerini talebeleri bir konferansta şu şekilde tarif etmektedir:
"İşte yaşadığı küçük ve mütevazi bir kulübe... Adeta çırılçıplak. Bir su testisi ve bir kupa... Küçük bir gaz ocağı ve çinko bir çanak. Sade basit bir yatak, gayet lüzümlu ve mahdut birkaç eşyadan maada bir şey görünmüyor. Ancak bir kilo kadar olan aylık erzakı ve zadü zahiresi paket halinde, kağıtta sarılı bir çivide asılı duruyor. Bir seccade ve eczayı Nuriyeler var. Mülk ve mal, evlad ve iyalden hiçbir eser ve yeryüzünde taht-ı temellük ve tasarrufunda bir karış yer yok…" (Hasan Feyzi, Bediüzzaman Albümü, Re'fet Kavukçu, s. 202)
İşte Üstad buralarda tek başına oturmaya mecbur edilmiştir. Doslarının bu evlere ziyarete gelmeleri yasaklanmıştır. Kendisine yaşaması için hiçbir yardımda bulunulmamış ve hem yaşlı hem de hasta olduğu halde herşeyini kendisi temin etmek zorunda kalmıştır. Buna rağmen tüm bunların kaderinde olduğunu ve hem yalnızlığında, hem bu tip evlerde oturmasında, hem de dostlarıyla görüşememesinde büyük hayır görmüştür. Bu nedenle de hiçbir zaman başına gelenlerden dolayı hayata dair ümidini yitirmemiş ve karamsarlığa kapılmamıştır. Aşağıdaki sözleri Üstad'ın bu bakış açısını ortaya koymaktadır:
"Ehl-i dünya zahiri bir sebep oldu beni buraya getirdi. Kaderi ilahi ise sebeb-i hakikidir, beni bu inzivaya mahkum etti. Sebeb-i zahiri zulmetti, sebeb-i hakiki adalet etti. Onların bu katmerli zulmünü muzaaf bir rahmete çevirdi. (Barla Lahikası, s.125)
Her insan dünyaya denenmek üzere gelir
Eğlence merkezleriyle, dükkanlarıyla, otoyollarıyla, evleriyle, arabalarıyla, ticaretiyle, ekenomisiyle insanların sonsuza kadar devam edeceğini sandıkları dünya hayatı, aslında çok kısadır. Her insan kendisi için belirlenmiş bir süre bu dünyada kalır ve sonra da meleklerin canını almasıyla birlikte ahirete geçer. Bu dünyada 70-80 yılın üzerinde kalan çok az insan olmuştur. Bu insanlar da belirli bir süre sonra mutlaka dünyadan ayrılmak zorunda kalmıştır. Çünkü insanın gerçek yaşamı buraya ait değildir. İnsan asıl olarak ahiret hayatı için yaratılmıştır. Ancak ahirete gitmeden önce hepimizin dünyada deneneceği belirli bir süresi vardır. Allah insanların ahiretteki hayatının nasıl olacağını, dünyadaki ahlakına, Kendisine ve dinine bağlılığına göre belirleyecektir. Bu nedenle karşılaştığımız her olayın tek bir amacı vardır, o da bizim güzel tavır gösterip göstermeyeceğimizin denenmesidir.
Örneğin eğer hakettiğiniz bir mevkiye sizin yerinize başka biri geliyorsa bu, sizin bu haksızlığa kaşrı teveküllü, sabırlı ve güzel ahlaklı karşılık verip vermeyeceğinizin denenmesi içindir. Eğer işinizi kaybettiyseniz bunun tek sebebi Allah'ın sizi denemesidir. Eğer iftiraya uğramışsanız veya ağır bir hastalığa yakalandıysanız Allah'a bağlılığınızla, güveninizle ve teslimiyetinizle deneniyorsunuz demektir. Eğer bu gerçeği unutan bir insan olursa, bu olaylar onun içinde büyük bir mutsuzluk yaratabilir veya kendisini çaresiz ve ümitsiz bir durumda görmesine sebep olabilir. Halbuki tüm bu zorluklar, o kişinin güzel ahlak göstermesi ve ahiretteki ecrinin artması içindir. Yani o insanın çok büyük bir ödül kazanması için bir fırsat, bir ümit kapısı ve yeni bir yoldur. Bu nedenle doğru olan zorluklara ümitsizlikle bakmak değil aksine Allah'a şükrederek ümitle yaklaşmaktır.
Nitekim Üstad'ın yaşadığı zorlukları tefekkür ederken çıkardığı netice gerçek bir müslümanın hayata bakış açısını açıkça ortaya koymakta ve ümitvar olmanın nasıl olması gerektiğini bizlere göstermektedir.
"Yirmi sekiz sene çektiğim eza ve cefalar, maruz kaldığım işkenceler, katlandığım musibetler helal olsun. Bana zulmedenlerin, beni kasaba kasaba dolaştıranların, hakaret edenlerin, türlü türlü ithamlarla mahkum etmek isteyenlerin, zindanlarda bana yer hazırlayanların hepsine hakkımı helal ettim.
Adil kadere de derim ki: Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstahak idim. Yoksa herkes gibi gayet meşru ve zararsız olan bir yol tutarak, şahsımı düşünseydim, maddi manevi füyuzat hislerimi feda etmeseydim, iman hizmetinde bu büyük manevi kudreti kaybedecektim. Ben maddi ve manevi her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikati imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddi manevi herşeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır. Ben çok hastayım ne yazmaya ne söylemeye takatim kalmadı. Belki de bunlar son sözlerim olur. Medresetü'z- Zehra'nın Risale-i Nur talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar." (Emirdağ Lahikası, s. 78)
Bizlere sabırlı, tevekkülü ve ümitvar olmayı vasiyet eden Bediüzzaman Sait Nursi, yaşanılan tüm zorlukların ardından gelecek olan güzellikleri şu sözleriyle müjdelemiştir.
"Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda, İslamın sadası olacaktır..."
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder