MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
Allah Kuran'da müminleri "seçkin, onurlu, salih, saygın, iffetli, vecih, temiz, yumuşak huylu" insanlar olarak tarif eder. Bunlar inançlı kulların Allah katında ne kadar değerli olduklarına işaret eden ifadelerdir. Allah'ın kavimlerine uyarıcı olarak gönderidiği Peygamberler ise Kuran'da şu sıfatlarla zikredilirler:
O (Hz. Eyüp), ne güzel kuldu. (Sad Suresi, 44)
Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125) O (Hz. İsa), dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır… (Ali İmran Suresi, 45)
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 45-47)
Ve şüphesiz sen (Hz. Muhammed), pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4)
Kuran'da daha birçok peygamber üstün ahlak özellikleri ile övülmüşlerdir. Tüm Müslümanların hayatları boyunca amaçları peygamberlerimiz gibi üstün bir ahlaka sahip olmak ve Rabbimiz'in sevgisini en fazlasıyla kazanabilmektir. Kuran'a sıkı sıkıya bağlı, daima Allah'ı hoşnut edecek ameller peşinde koşan her insan Kuran'da bildirilen ahlak üstünlüğüne sahip olacaktır…
Müminlerin fedakarlığı
Cahiliye ahlakının ana özelliği tüm hayatlarının ve insan ilişkilerinin çıkarcılığa dayalı olmasıdır. Dostluklar, evlilikler, iş ortaklıkları genellikle ortak menfaat üzerine kuruludur. Herkes kendi çıkarlarını tatmin edebilmeyi hedefler. Oysa müminler fedakardırlar. Çevresindeki kişilerin ve özellikle dinin ve milletinin menfaatlerini her zaman için kendi menfaatlerinin üstünde tutarlar.
Müminlerin bu ahlakının açıklandığı ayetlerden biri şöyledir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Müminler öfkelerini yenerler
Cahiliye insanları çıkarlarına ters düşen en ufak bir söze ya da olaya katlanamazlar. Hemen nefislerini tatmin etme yoluna giderler. Öfke hissettikleri an bunu hemen sözlü ya da bir tavır olarak belli eder, kırıcı davranırlar. Öfke din konusunda cahil olan insanları hemen adaletsizliğe, merhametsizliğe ve zalimliğe yöneltir.
Halbuki bu, öfkelenen insanın ne kadar iradesiz ve basit bir ahlaka sahip olduğunu gösterir. Çünkü onurlu ve şerefli olan tavır, kişinin öfke duysa bile öfkesini yenmesi, merhametten ve güzel ahlaktan vazgeçmemesidir. Haklı olsa bile gerektiğinde karşıdaki kişiye hoşgörü göstererek hakkından vazgeçmesini bilmesidir. Müminler her ne koşul altında olurlarsa olsunlar öfkelerini yenerler. Allah ayette müminlere şu şekilde buyurur.
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)
Müminler sadece Allah'ın hoşnutluğunu ararlar
Bir çok kişinin vicdanının sesine kulak vermeme sebebi, insanların rızasını kaybetme korkusudur. Bu korku yüzünden bir çok insan gerçek inancını açıklamaz, doğru bildiği şeyleri savunmaz ya da haklı gördüğü insanların tarafını tutmaz. İnsanları razı etmek uğruna vicdansızlık yapar. İnançlı kişilerinse her sözlerinde, her tavırlarında tek amaçları sadece ve sadece Allah'ın rızasını kazanmaktır.
İnsanlar hoşnut olmasalar da sadece Allah'a yönelerek, doğru bildiğini yapma konusunda Kur'an'da verilen örneklerden biri Hz. Şuayb peygamberin kavmine verdiği cevaptır. Hz. Şuayb, kavminin öndegelenleri tarafından tehdit edildiği halde Allah'ın yolundan asla dönmeyeceğini söylemiştir:
Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." (Şuayb:) "Biz istemesek de mi?" dedi.
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın." (Araf Suresi, 88-89)
Müminler üstünlüğü takvada ararlar
İman etmeyen insanlar, üstünlüğün zenginlikte, mevkide, kültürde, güzellikte ya da yetenekte olduğunu zannederler. Bu nedenle başkalarının karşısında üstünlük elde edebilmek amacıyla sahip oldukları bu özelliklerle övünür ve böbürlenirler. Halbuki bu özelliklerin herhangi biri, oldukça kötü ahlaklı ve Allah'ın ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracakları insanlardan birinde de bulunabilir. Bir insan çok zengin veya halk arasında itibar sahibi bir insan olmasına rağmen, ikiyüzlü, haysiyetsiz ya da basit bir ahlaka sahip olabilir. Bu nedenle üstünlük bu özelliklerde değil, sadece takvadadır ve Allah katındadır. Bu nedenle müminler arasında mala, mevkiye, bilgiye ya da fiziki görünüme dayalı bir üstünlük yarışı olmaz. Ancak güzel ahlakta ve hayırlarda bir yarış olur ve müminler üstünlüğü yalnızca takvada ararlar.
Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. (Hucurat Suresi, 13)
Müminler dürüsttür
Kuran'da tarif edilen İslam ahlakı yaşanmadığında insanlar için yalan söylemek son derece doğal bir hale gelir. İnsanlar, hatalarını örtbas etmek, menfaat elde edebilmek, bir insanı hoşnut edebilmek ya da başka bir amaç için yalan söylemekten çekinmezler. Halbuki insanlardan çıkar sağlamak ya da insanların gözüne girebilmek için Allah'ın haram kıldığı bir fiili yapmak, yalan söylemek, son derece küçük düşürücü bir harekettir. Müminler böyle bir küçüklüğe hiçbir şekilde tamah etmezler. Çünkü onların insanların gözüne girmek yada dünyevi çıkarlar peşinde koşmak gibi bir endişeleri ve istekleri yoktur. İman eden bir insanın en büyük isteği Allah'ın kendisinden razı olacağı bir kul olmak ve Allah katında yüksek bir makama sahip olmaktır. Bu nedenle Allah'ın Kuran'da haram kıldığı yalandan sakınır ve daima dürüst bir ahlak gösterirler.
Bediüzzaman Said Nursi dürüstleri ve yalancıları bir sözünde şöyle ifade eder:
Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kafi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır. (Münazarat, s. 103-104)
Allah yalancıların uğradıkları sonu Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; o yalancı, günahkar olan alnından. (Alak Suresi, 15-16)
Allah dürüst olanları ise Kuran'da şu şekilde tarif eder:
(Ki onlar,) Üstün değerli, 'iyilik ve dürüstlük sembolü.' (Abese Suresi, 16)
Müminler zulme rıza göstermezler
İnsanların bir çoğu kendi çıkarlarının zedelenmemesi için şahit oldukları kötülüklere, zulümlere, insanların hakkının gözetilmemesine ses çıkarmazlar. Masum oldukları halde haksızlığa uğrayan insanların hakkını savunmak gerektiğini görüp bildiği halde, bu insanların güçlük içinde yaşamalarına razı olur, bunlara karşı sessiz kalırlar. İnsanların zayıf bırakılmalarını görmezlikten gelir ya da çevrelerindeki ahlaksızlıklara karşı umursuz bir tavır takınırlar. Tek düşündükleri toplumdaki itibarlarını zedelememek, maddi bir kayba uğramamak ya da insanların düşmanlığını kazanmamaktır.
Ancak müminler hem insanlara zulmetmez, hem de zulme rıza göstermezler. Çünkü Allah zayıf bırakılmış olan masum kişilerin hakkının aranması konusunda her Müslümana sorumluluk yüklemiştir. İman eden bir insan, ahirette çevresindeki insanlara yapılan zulmü engellemek için imkanlarını kullanıp kullamadığından da sorulacaktır. Bu nedenle her müminin insanlara zarar ve huzursuzluk veren, güvenlikli ortamı ortadan kaldıran tüm fikir sistemlerine karşı mücadele vermesi, bu olumsuz ve küfre ait fikirler yerini güzel ahlaka bırakana kadar çaba göstermesi gerekir. Allah bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır.
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Müminler ellerindeki tüm imkanları hayır için kullanırlar
Dinsiz bir insanın eline imkan verildiğinde onun bunları, hiçbir karşılık beklemeden, başkalarının hayrı için kullanması beklenemez. Çünkü insanın kendi menfaatinden önce başkalarının menfaatini düşünmesi, ancak ahirete iman etmesiyle ve din ahlakını yaşamasıyla mümkündür. Allah inkar edenlerin yetkiye sahip olduklarında bu yetkiyi hayır için kullanmama özelliklerini ayette şöyle bildirmektedir:
Demek, 'iş başına gelip yönetimi ele alırsanız' hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız, öyle mi? (Muhammed Suresi, 22)
Müminler ise ellerindeki tüm imkanları ve verilen her türlü yetkiyi Allah'ın kendilerine gösterdiği yönde en adil, en merhametli ve en faydalı şekilde kullanırlar. Sahip oldukları her imkanın ahirette hesabının sorulacağını bildikleri için de en ufak bir haksızlık yapmaktan korkup, sakınırlar. Allah, müminlerin sahip oldukları imkanları Allah rızasından ve güzel ahlaktan hiçbir şekilde taviz vermeden kullanacaklarını şöyle bildirmektedir:
Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 41)
İman edenlerle inkar edenlerin ahlakları arasında bunların dışında daha binlerce farklı yön vardır. İman eden ve Allah'tan korkup sakınan insanlar tüm insanlardan kıyas yapılamayacak kadar üstündürler. Allah Kuran'da Hz. Meryem'in melekler tarafından şöyle müjdelendiği bildirir:
Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)
Allah Hz. Meryem'i takvasından dolayı alemlerin kadınlarına üstün kılmıştır. İman edenlerin ahlak ve akıl üstünlükleri dünyada açıkça ortaya çıkar, ancak onların iman etmeyenlerla aralarındaki fark asıl olarak ahirette belli olacaktır. İman edenler İslam ahlakını yaşadıkları için sonsuza kadar kalmak üzere cennete alınırken, inkar edenler sonsuza kadar cehennemde azap göreceklerdir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder