"BEDİÜZZAMAN'IN GÜZEL AHLAKINDAN ÖRNEKLER"
-21-
SAİD NURSİ'NİN KANAATKAR ŞAHSİYETİ
İman etmeyen insanlar dünya hayatına dair pekçok hırsa sahiptirler. Kimisi için hayattaki en önemli şey daha zengin olmak, kimisi için ün ya da güzellik, kimisi içinse toplumda itibar sahibi olmaktır. Halbuki dünya hayatı bu hırsların tatmin edebileceği bir yer değildir. Çünkü Allah kullarını denemek için özel olarak bu dünyayı eksik ve kusurlu yaratmıştır. İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın belli bir süre için bu dünyada kalacak, güzelliklerden belli bir ölçüde zevk alacak, zenginliklerin de belli bir bölümüne sahip olacaktır. İnsanın ruhunun maddi ve manevi tatmin bulabileceği tek yer sonsuz cennet hayatıdır.
Bu gerçeğin farkında olan müminler dünya hayatına kesinlikle bağlanmazlar. Mallarını, canlarını, servetlerini ve sahip oldukları herşeyi Allah yolunda harcarlar. Bunun karşılığında ise Allah'ın kendileri için takdir ettiği nimetlerden razı olurlar. Allah kendilerine neyi verirse ona kanaat getirirler. Sahip olduklarının daha iyisini ve daha güzelini elde etmek için cennet hayatına kavuşmayı beklerler.
Üstad da tüm hayatı boyunca ahiret hayatı için çabalamış, dünya hayatının geçiciliğini talebelerine sık sık hatırlatmıştır. İnsanın öldüğünde yanında azık olarak sadece imanını, takvasını ve ahlakını götüreceğini eserlerinde de süreklivurgulayan Bediüzzaman, bu kanaatkar yönüyle iman edenlere çok önemli bir örnek olmuştur. Her zaman sahip olduklarına şükretmiş, dünya hayatına yönelik nefsani bir hırs içinde olmamıştır. Müminlerin mutluluğu, rahatı, huzuru, güvenliği onun için her zaman herşeyden önde gelmiş, incedüşünceli tavrıyla bu kanaatkar ahlakını ispat etmiştir.
Üstad 'ın bu kanaatkarlığı herkesin şahit olduğu bir durumdur. Çünkü kendisine yapılan bütün teklifleri her zaman geri çevirmiş ve Allah'ın kendisine verdiği kadarının daha hayırlı olduğunu düşünmüştür. Said Nursi'nin hayatını kazanmak için çalışmaması ve bir mevki sahibi olmak için zaman ayırmaması bu nedenledir. Onun asıl işi ve asıl mesleği İslam dininin yayılması ve insanların ahiretinin kurtuluş için tebliğ görevinin yerine getirilmesi olmuştur. Makamı, malı, rahat ve lüks yaşamı değil, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini tercih etmiştir.
Nitekim Üstad'ın kendisine sorulan bir soruya verdiği cevap kanaatkarlığını ve ihlasını daha iyi anlamamıza sebep olacaktır.
Ehl-i dünya bana der: Ne ile yaşıyorsun? Çalışmadan nasıl geçiniyorsun?...
Elcevap: Ben iktisad ve bereketle yaşıyorum. Rezzâkımdan başka kimsenin minnetini almıyorum ve almamağa da karar vermişim. Evet günde yüz para, belki kırk para ile yaşayan bir adam, başkasının minnetini almaz. Şu mes'elenin îzahını hiç arzu etmiyordum. Belki bir gururu ve bir enaniyeti ihsas eder fikriyle beyan etmek, bana pek nâhoştur. Fakat, mâdem ehl-i dünya evhamlı bir sûrette soruyorlar, ben de derim ki: Küçüklüğümden beri halkların malını kabûl etmemek (velev zekât dahi olsa), hem maaşı kabûl etmemek (yalnız bir iki sene Dârül - Hikmetil - İslâmiyede dostlarımın icbariyle kabûl etmeye mecbur oldum), hem maîşet-i dünyeviye için minnet altına girmemek, bütün ömrümde bir düstur-u hayatımdır. Ehl-i memleketim ve başka yerlerde beni tanıyanlar bunu biliyorlar. Bu beş seneki nefyimde, çok dostlar, bana hediyelerini kabûl ettirmek için çok çalıştılar. Kabûl etmedim. "Öyle ise nasıl idare edersin" denilse, derim: "Bereket ve ikrâm-ı İlâhî ile yaşıyorum...
… Şu altı aydır otuzaltı ekmekten ibaret bir kile buğday bana kâfi geldi. Daha var, bitmemiş. Ne mikdar kifayet (Hâşiye) edecek, bilmiyorum.
… Şu mübârek Ramazanda, yalnız iki haneden bana yemek geldi, ikisi de beni hasta etti. Anladım ki, başkasının yemeğini yemekten memnû'um. Mütebâkisi, bütün Ramazanda benim idareme bakan, mübarek bir hânenin ve sâdık bir arkadaşım olan, o hane sahibi Abdullah Çavuş'un ihbarı ve şehadetiyle, üç ekmek, bir kıyye pirinç bana kâfi gelmiştir. Hattâ o pirinç onbeş gün Ramazandan sonra bitmiştir.
... Dağda, üç ay bana ve misafirlerime bir kıyye tereyağı, hergün ekmekle beraber yemek şartiyle kâfi geldi.
…Şu üstümdeki sakoyu, yedi sene evvel, eski olarak almıştım. Beş senedir elbise, çamaşır, pabuç çorap için dört buçuk lira ile idare ettim. Bereket, iktisad ve rahmet-i İlâhiyye bana kâfi geldi."
Görüldüğü gibi Üstad, son derece mütevazi bir hayat yaşamış, hiçkimseden bir yardım, ödül, hediye kabul etmemiştir. Çünkü o, Alah'ın kendisine cennette vereceği makamı önemli görmüş ve asıl hayatını ahirette yaşayacağını bildiği için nefsinin tüm arzularını cennette karşılamayı ümit etmiştir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder