BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
Çevrenizdeki insanlara gerçek anlamda mutlu olup olmadıkları sorduğunuzda genellikle olumsuz cevap alırsınız. Çünkü insanlar, günlük hayatlarında sürekli rahatsızlık veren, içlerini sıkan ve neşelerini kaçıran bir çok olayla karşılaşırlar. Kimi zaman istemedikleri bir söz işitir, çevrelerindeki kişilerin alaycı konuşmalarına hedef olurlar. İnsanların kaba, düşüncesiz, insaniyetsiz, nezaketsiz, şefkatsiz tavırlarından rahatsızlık duyarlar. Sevgi, saygı ve ilgi göstermezler. İhtiyaç içinde oldukları durumlarda dahi yakınlarından yardım ve destek alamazlar. İnsanların hep kendi çıkarları, kendi menfaatleri için çaba sarf ettiklerini, fedakarlıktan şiddetle kaçındıklarını görür ve bundan dolayı üzüntü duyarlar.
Çoğu insan, günlük hayatında buna benzer birçok örnekle karşılaşır. Bu nedenle de hayatlarından tartışmalar, kavgalar, çatışmalar, huzursuzluklar ve kırıcı konuşmalar hiç eksik olmaz. İnsanlar birbirlerinin kötü ahlaklarına her an şahit oldukları için aralarında saygıya, sevgiye ve karşılıklı güvenedayalı bir ilişki olmaz.
İnsanların içine düştükleri bu büyük mutsuzluğun tek sebebi ise Kuran ahlakını yaşamamalarıdır. Çünkü Kuran ahlakı yaşandığında insanı rahatsız eden tüm bu tavır bozuklukları bir anda ortadan kalkar. İslam dini insanların mutlu ve güvenlik içinde yaşamaları için olabilecek en uygun ortamı hazırlar. İnsanlara merhametli, sevgi ve saygı dolu, fedakar, yardımsever, yumuşak huylu olmayı öğretir. Bu nedenle müminler bir çok güzel özelliklerinin yanısıra insaniyetli, merhametli ve sevgi dolu insanlar olmalarıyla dikkat çekerler. Üstelik müminlerin merhameti, dostluğu ve sevgisi geçici değildir. Şartlara ve menfaatlere bağlı olarak değişmez. Çünkü müminler bu ahlakı, Allah'ı sevdikleri ve O'nun sevgisini kazanmak istedikleri için uygularlar. Allah'ın rahmetine muhtaç oldukları için, insanlara karşı olabildiğince merhametli ve hoşgörülü olurlar. Müminler bu güzel ahlaklarının doğal bir sonucu olarak, önlerine çıkan her olayı Allah'a yaklaşmak için fırsat bilirler. Bu nedenle yardım isteyen birinin çağrısı, zor durumda olan insanların ihtiyaçları, kimsenin ilgilenmek istemediği sorunların varlığı müminler için son derece önemlidir.
Müminler hangi ırk, din ya da milletten olursa olsun insanların hayatını son derece değerli görürler. İnsanların içinde bulundukları sıkıntının giderilmesi için mutlaka çaba sarfeder, açlık çeken, ihtiyaç içinde olan, çeşitli nedenlerden dolayı zulme uğrayan kimselerin durumunu görmezden gelmezler. Bu, müminlerin Allah'a olan güçlü imanları, Kuran ayetlerini uygulama konusundaki titizlikleri ve vicdanları nedeniyledir.
Elçilerin merhametli, şefkatli ve sevgi dolu tavırları Kur'an'da merhametin ve sevginin nasıl gösterilmesi gerektiği bir çok örnekle insanlara tarif edilmiştir. Örneğin Hz. Musa'nın halkına gösterdiği merhamet tüm insanlar için önemli bir örnektir.
Musa peygamberin halkı Firavun'un baskısı altında yaşıyordu. Son derece katı ve zalim bir diktatör olan Firavun, Mısırlıların istedikleri dini inancı savunmalarına, özgür yaşamalarına ve bir takım sosyal haklara sahip olmalarına izin vermiyordu. Kendisine karşı gelen insanların çocuklarını boğazlatıyor, erkekleri öldürüp, kadınları sağ bırakıyordu. Halkının yaşadığı bu sıkıntıya bir son vermek isteyen Hz. Musa, Firavun gibi acımasız bir insanın kinini, öfkesini ve intikam hissini göze alarak halkı adına mücadeleye girişmiştir.
Firavun'a giderek halkın esaretini kaldırmasını ve onlara özgürlük vermesini söylemiştir. Nitekim Musa peygamber Firavun'a gidip böyle bir talepte bulunduğu için, halkıyla birlikte yaşadığı yerden göç etmek, kendisini öldürmek isteyen insanlardan korunmak ve kaçmak zorunda kalmıştır. Yıllarca son derece zor koşullar altında yaşamış ve bir çok insanın güvenliğini sağlama sorumluluğunu üzerine almıştır. Bu tavır tüm müminlere, gerçek merhametin ve gerçek sevginin nasıl olması gerektiğini gösteren çok önemli bir ders niteliğindedir. Çünkü gerçek merhamette insan kendi çıkarlarının aleyhine bile olsa karşısındaki insanın sıkıntıya düşmesine, zarara uğramasına kesinlikle izin vermez.
Hicret edenlere gösterilen tavır da müminlerin şefkat ve merhamet anlayışlarını göstermesi bakımından önemlidir. Allah, müminlerin yurtlarından sürülüp, hicret eden insanlara karşı son derece titiz bir ilgi ve alaka gösterilmesini emreder. Çünkü hicret eden bir insan kimi zaman evini, ailesini, servetini ve yakınlarını geride bırakarak müminlerin arasına gelir. Böyle bir durumda bu insanın ihtiyaçlarını karşılamak, onu açıkta bırakmamak, kendisinin herhangi bir şey talep etmesine gerek kalmadan onu en güzel şekilde ağırlamak müminlerin sorumluluğundadır.
Başka bir ayette, müminlerin aç oldukları halde yemeklerini ihtiyaç içinde olan bir insana ikram etmelerinin Allah katında makbul bir tavır olduğu açıklanmıştır. Ayrıca Allah, yolda kalmış olan yolculara yardım etmeyi, İslamı yeni öğrenen kişilere ihtimam göstermeyi, kölelere, borçlulara destek olmayı emretmiştir. Kur'an'da yetimlere gösterilecek olan merhametin şekli de açıklanmıştır. Onların itilip kakılmaması, iyilikle davranılması, ıslah edilerek faydalı insanlar haline getirilmesi, mallarının korunması bunlardan bazılarıdır.
Görüldüğü gibi Kur'an'da merhamet kavramı, halk arasında bilinenin çok dışındadır. Merhamet; sadece sözlü olarak dile getirilen acıma ifadelerinin çok dışında, fiili olarak yerine getirilmesi gereken bir ibadet ve ahlak şeklidir. Açlık çeken, zor durumda olan, ihtiyaç içinde yaşayan insanlar için canla başla gayret etmek, insanların dünyada ve ahirette rahat, mutlu ve güven içinde yaşabilmeleri için çaba sarf etmektir. Bu nedenle Kur'an insanlara gerçek sevgiyi, dostluğu ve merhameti öğreten tek kaynaktır. İslam dini dışında insanlara bu mükemmel ahlakı tarif eden başka hiçbir kaynak bulunmamaktadır. İslam ahlakı insanların fıtratına en uygun yaşam modelidir. İnsanlar arasında samimi bir dostluğun, barışın, kardeşliğin, sevgisinin ve merhametin oluşması için Kur'an'a tabi olunması şarttır.
Bediüzzaman gerçek merhameti tarif ediyor:
Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde Kuran'da tarif edilen güzel ahlakın üzerinde özellikle durmuş ve insanları bu ahlakı gereği gibi yaşamaya davet etmiştir. Merhamet konusunu da Kuran ayetleri doğrultusunda tefekkür eden Üstad, halk arasında bilinen merhamet anlayışıyla gerçek merhamet arasındaki farkı çocuklar üzerinden verdiği bir örnekle açıklamıştır:
Bunlar (çocuklar), hamiyet-i milliyeden merhamet isterler, şefkat beklerler. Bunlar da za'f u acz ve iktidarsızlık noktasında; merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidadları mes'udane inkişaf edebilir. İleride, dünyadaki müdhiş ehval ve ahvale karşı gelebilecek bir tevekkül-ü imanî ve teslim-i İslâmî telkinatıyla o masumlar hayata müştakane bakabilirler. Acaba alâkaları pek az olduğu terakkiyat-ı medeniye dersleri ve onların kuvve-i maneviyesini kıracak ve ruhlarını söndürecek, nursuz sırf maddî felsefî düsturların taliminde midir? Eğer insan bir cesed-i hayvanîden ibaret olsaydı ve kafasında akıl olmasaydı; belki bu masum çocukları muvakkaten eğlendirecek terbiye-i medeniye tabir ettiğiniz ve terbiye-i milliye süsü verdiğiniz bu firengî usûl, onlara çocukçasına bir oyuncak olarak, dünyevî bir menfaatı verebilirdi. Mademki o masumlar dağdağalarına atılacaklar, mademki insandırlar; elbette küçük kalblerinde çok uzun arzuları olacak ve küçük kafalarında büyük maksadlar tevellüd edecek. Madem hakikat böyledir; onlara şefkatin muktezası, gayet derecede fakr u aczinde, gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve tükenmez bir nokta-i istimdadı; kalblerinde iman-ı billah ve iman-ı bil-âhiret suretiyle yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat ve merhamet bununla olur. (Mektubat, s. 422)
Bediüzzaman bu örnekle çocuklara gösterilecek asıl şefkat ve merhametin, onlara Allah inancının öğretilmesinden geçtiğine işaret etmektedir. Allah'a iman eden, Allah'ın herşeyi bir kader üzere yarattığını bilen ve Kuran ahlakıyla eğitilen bir çocuk, karşılaştığı her türlü olayda hiç şüphesiz en güzel ahlakı gösterecektir. Bu şekilde bir eğitim, bir çocuğa gösterilebilecek en şefkatli ve en merhametli tavırdır.
Bu örnek, bütün müminlerin önemle üzerinde durması ve düşünmesi gereken bir derstir. Müminlerin sahip olduğu merhamet onları, çevrelerindeki insanların ahiretleri için düşünmeye, çözüm üretmeye, çaba sarfetmeye yöneltmelidir. Çünkü asıl merhamet insanlara iyiliği emredip, onları kötülükten menetmek ve doğru yola sevk etmektir. Nitekim ancak çevresindeki insanlara böyle bir merhamet hissiyle yaklaşan ve onların çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde tutan bir mümin, Allah'ın da kendisine rahmet etmesini, sevmesini ve esirgemesini umabilir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder