ALLAH'A KALPTEN VE İÇLİ BİR YAKARIŞ
İnsanların, hiç beklemedikleri bir felaketle karşılaştıklarında, amansız bir hastalığa yakalandıklarında, önemli bir sınav anında, kısacası çaresiz kaldıklarını hissettikleri bir zorluk anında akıllarına ilk gelen şey Allah'a sığınmaktır. Bunun tek sebebi vardır: Karşılaştıkları büyük bir felaketse, kendilerine yardımın ancak Allah'tan gelebileceğinin kesin olarak farkında olmaları… Ellerindeki tüm imkanlarını seferber etseler de çareleri tükenmiştir. Allah'tan yardım dilemek dışında yapabilecekleri başka hiçbir şey olmadığını bilmektedirler. İşte bu nedenle böyle anlarda insanların Allah'a yönelişleri; katıksız, içten ve samimidir.
Ama sözkonusu sorun ortadan kalkıp, işleri yoluna girdiğinde, insanların bir çoğu daha önce sanki hiç Allah'a yakarmamış gibi eski Allah'ı unutmuş gafil hallerine geri dönerler. Allah'ın yardımına muhtaç, acizlik içinde olan kendileri değilmişçesine isyankar olabilir, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi pervasızca yaşayabilirler. Halbuki başlarına bir başka felaket gelecek olsa, zorda kalacak olsalar yine Allah'a sığınacaklardır. Kendilerine hak gördükleri bu nankör halleri, söz konusu zorluğu ya da felaketi o an yaşamıyor olmalarından kaynaklanır. Şartların düzelmiş olması kendilerini aldatarak, onlara eski aciz hallerini unutturmuştur.
Kuşkusuz dua, hiçbir ayrım olmadan insanların tümüne verilmiş bir fırsat, çok büyük bir nimettir. Ancak inkarcıların büyüklük gururu onları Allah'a karşı isyana sürüklediğinden, bu dua nimetinden yoksun kalır ve hayatlarının büyük çoğunluğunu sıkıntı ve acı çekerek, çaresizlik ve umutlarını yitirmiş şekilde geçirirler. Allah'ın rahmetinden uzak bu yaşantıları ise onların Allah'a karşı müstekbirce davranmalarının dünyadaki karşılığıdır. Ancak bu büyüklenmelerinin asıl karşılığını ahirette bulacaklardır. Dünyada Allah'tan yardım dilemeyi redderek kendi kendilerine zulmettikleri gibi, ahirette de kendileri için kötü bir son hazırlamış olurlar. Allah ayetinde şu şekilde bildirir:
Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. (Mümin Suresi, 60)
Oysa müminler Allah'ın rahmetine mazhar olarak, yaptıkları ve karşılaştıkları her işte Allah'tan rahmet umarak en büyük nimetlerden birine sahip olurlar. Onlar, Allah'a karşı acz içinde olduklarını bilirler. Allah'tan kendilerine gelen her şeyin bir hayırla yaratıldığına iman ederler. Yaratılan her şeyin Allah'a muhtaç olduğuna, her şeyin bilgisinin O'nun katında olduğuna ve O'nun izni olmadan hiçbir şeyin ve hiç kimsenin müstakil gücü olmadığına kesin bir bilgi ile inanırlar. İşte bu nedenle acizliklerinin ve Allah'a olan teslimiyetlerinin bir ifadesi olarak her anlarında Allah'a yönelerek, dua ile yardım dilerler. Allah'ın kendi çağrılarına -hayır gördüğü takdirde- mutlaka cevap vereceğini, gönülden istedikleri veya sadece kalplerinden geçirdikleri isteklerini kendilerine vereceğini ve onları daima koruyup kollayacağını bilirler. İşte bu nedenle de bu çok büyük nimet sayesinde dünyada ve ahirette Allah'ın rahmetini kazanan müminler olur.
Her işlerinde Allah'a yönelmenin ve sonuçlarını Allah'tan ümit etmenin rahatlığını yaşayan müminler dünya hayatı boyunca -inkarcıların ye'se ve ümitsizliğe düştüğü anlarda bile- umut ve neşelerinden hiçbir şey kaybetmezler. Çünkü bilirler ki, Allah'a sığınmanın rahatlığını, huzurunu, kalplerine verdiği sevinç ve coşkuyu başka hiçbir yolla elde edemeyeceklerdir. Bu da tevazu ve güzel ahlakı yaşamalarını sağlayan ve dünya hayatı boyunca onları daima Allah'a yaklaştıran en büyük nimetlerden biridir. Onlar, dua ettiklerinde, Rablerine içten yöneldiklerinde ve zorlukla karşılaştıklarında her zaman Allah'la beraber olduklarına, kendilerini duyup, Kendisine katıksızca yönelen kulları için ebedi ve eşsiz cenneti hazırlamakta olduğuna hiçbir şüpheye kapılmadan iman etmişlerdir. Bediüzzaman, müminlerin dua ederek Allah'a karşı gösterdikleri bu derin teslimiyeti ve Allah'a yönelmelerinin kendilerine yaşattığı iç rahatlığını bir sözünde şu şekilde açıklamaktadır.
"Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder, O'nun Kudret Eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil, bir Kerim Zat var, ona bakar, ünsiyet eder. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını defedebilir bir Zatın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp "Elhamdülillahi Rabbi'l-alemin" der." (Mektubat, s. 291)
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder