BEDİÜZZAMAN'DAN HASTALARA MANEVİ REÇETE-3
İnsanların nefsinde hastalıklara karşı hep bir korku ve tedirginlik vardır. Hastalık halk arasında büyük bir musibet ve büyük bir bela olarak görülür. Ancak bu, hastalığın sadece dünya hayatı açısından değerlendirilmesinden kaynaklanır. Eğer insan sadece dünya hayatını önemli görüyor ve dünyadaki yaşantısının rahat olmasını istiyorsa, şüphesiz ki böyle bir insan için hastalık gerçekten büyük bir beladır. Çünkü hem işinden, hem eğlencesinden, hem menfaatlerinden geri kalacak veya rahat rahat yaşamak varken belki bir sürü acılara ve sıkıntılara maruz kalacaktır.
Halbuki aslında insanı dünyadan bu kadar uzaklaştıracak ve dünya hayatıyla arasına bu kadar büyük mesafe koyacak olan hastalık, insanlar için büyük bir rahmettir. Ancak bu rahmetin hikmetlerini görebilmek için hastalığı dünya gözüyle değil, ahiret gözüyle değerlendirmek gerekir. Nitekim Üstad bütün hastalar adına bunu yapmış ve onlara bir hediye olarak "Hastalık Risalesini" vermiştir. Aşağıdaki açıklama bu Risaleden bir alıntıdır.
"Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Çünki ibadet iki kısımdır. Biri müsbet ibadettir ki; namaz, niyaz gibi malûm ibadetlerdir. Diğeri menfî ibadetlerdir ki; hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibetzede, aczini, za'fını hisseder. Hâlık-ı Rahîmine iltica eder, yalvarır. Hâlis, riyasız, manevî bir ibadete mazhar olur. Evet hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır. Hattâ bazı sâbir ve şâkir hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, rivayet-i sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir. Senin bir dakika ömrünü, bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekki değil, teşekkür et."
Yukarıdaki açıklama her insan için çok önemlidir. Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi zorluk anlarında gösterilen güzel ahlak çok önemlidir. Bunlar bir insanın gerçek imana sahip olduğuna dair çok önemli alametlerdir ve bu nedenle değeri çok büyüktür.
Nitekim zorluk olmadığı sürece dini yaşamayı kabul eden, ancak menfaatleri zedelenmeye başladığı yerde gevşeklik gösteren çok insan vardır. Bu insanlar, İslamı zorluk olmaması şartıyla kabul ederler. Bu nedenle namazları kılar, ancak namaz kılmak menfaatleriyle çatışmaya başladığı yerde bu ibadeti terk edebilirler. Veya müminlere destek olur, ama bu hayat, nefislerinin arzularını yerine getirmelerini engellediği takdirde, müminlere destek vermekten hemen vazgeçerler. Bu nedenle Kur'an'ın bir çok ayetinde "zorluk anındaki iman ve sadakat" makbul tutulmuştur.
Hastalık da, insanın Allah katında büyük bir ecir kazanması için eline geçen bu fırsatlardan bir tanesidir. Çünkü zor şartlar altında yapılan bir ibadet, rahat koşullarda yapılana nazaran ahirette daha büyük bir ecirle karşılık bulabilir. Nitekim Üstad hastalığın, insanın ömür dakikalarını, birer saat ibadet hükmüne getirdiğini söyler. Gerçekten de zorluk her zaman ibadetin değerini arttırır. Örneğin evinde rahat, sağlıklı bir şekilde, istediği yiyeceği yiyerek, istediği gibi hareket ederek yaşayan bir insanın Allah'a şükretmesiyle, yatakta yatmak zorunda olan, istediği gibi hareket edemeyen, istediği yiyeceği yiyemeyen, ağrıları olan, enerjisi tükenmiş ağır bir hastanın Allah'a şükretmesi daha farklı olur. Hasta olan insanır, haline şükrettiğini, Allah'a kendisine verdikleri için minnettar olduğunu ve bu zorlukların her birinde bir hayır olduğunu söylemesi, çok daha büyük bir ecir sebebi olabilir.
Nitekim hastalık insanın Allah karşısındaki acizliğini anlamasına vesile olduğu için enaniyetini tevazuya çevirir, ahlakını güzelleştirir, vicdanını güçlendirir. Hastalığı Allah'a muhtaç olduğunu daha iyi anlamasına sebep olur ve Allah'a daha çok sığınır, daha çok dua eder. Zorluklara karşı sabrettiği, Allah tevekkül ettiği, güzel bir tavır gösterdiği için ahirette büyük bir ecir alır.
Görüldüğü gibi hastalık insanlara çok hayırlar getirebilir. Ancak Üstad'ın dediği gibi "Allah'tan şekva etmemek şartıyla". Çünkü insanların hastalığa gösterebileceği iki farklı tavır vardır. Bunlardan birincisi cahiliye toplumunun hastalık karşısında gösterdiği tavır, yani şikayettir.
Bu insanlar hastalıklardan sürekli yakınarak bahsederler. Ağrıları olduğundan, sürekli hastalıklarla uğraştıklarından, kendilerini sürekli kötü hissettiklerinden, bir türlü hastalığa bir çare bulamadıklarından şikayet ederler. Neden bunca insan varken bu hastalığa kendilerinin yakalandığını anlayamadıklarını söyler ve hallerine isyan ederler. Hastalığın başlarına dert olduğunu, bütün hayatlarını etkilediğini, elden ayaktan düştüklerini, insanlara muhtaç hale geldiklerini anlatırlar. Ancak ara ara da kendilerini tesselli etmek amacıyla, "Neyse buna da şükür, daha kötüsü de olabilirdi" diye eklerler. Böyle bir insan için hastalık, gerçekten tam bir kalp acısı olur. Allah'a dost olmaması, güvenmemesi, ahireti düşünmeyip dünyaya bağlanması, hastalığın hikmetlerini görmesini engellediği için sürekli azap çeker.
Halbuki hastalığı şükürle karşılayan bir insan, hiçbir zaman halinden şikayet etmez. Çektiği fiziksel sıkıntıları dile getirmez. Allah'a güvendiğini, Rabbinin kendisine yardım ettiğini, hastalığı kaldırabilmesi için güç verdiğini anlatır. Allah'ı yüceltir, Allah'ın merhametini ve bu hastalığın Allah rahmetinin bir eseri olduğunu açıklar. Böyle bir insan için hastalık çok büyük bir nimettir.
Bu iki kişinin örneği akıllı bir insanla akılsız bir insan arasındaki farkı açıkça ortaya koymaktadır aslında. Çünkü bu iki insan da aynı süre içinde aynı acıları çeker, aynı dertlerle karşılaşırlar. Ancak iman eden insan, tüm hayatı boyunca olduğu gibi, bu müddet zarfında da Allah'a şükrederek, hastalığını ahirette ebedi bir mükafata dönüştürür. Diğeri ise şikayetleri hiçbir şey değiştirmediği halde buna ısrarla devam eder ve çektiği acıların yanısıra ahirette de sonsuz bir azabı kendisine hazırlamış olur. Birisi acısını aklıyla rahmete dönüştürürken, diğeri akılsızlığıyla acısına acı katar.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder