"BEDİÜZZAMAN'IN GÜZEL AHLAKINDAN ÖRNEKLER"
-17-
BEDİÜZZAMAN SABIR GÖSTERMESİ GEREKEN HER ZORLUĞU ALLAH'IN BİR LÜTFU OLARAK DEĞERLENDİRMEKTEYDİ
Kuran'a göre sabır, imanı gereği gibi anlamanın, Allah'a teslim olmanın ve Kuran'a tam tabi olmanın bir alametidir. Bu nedenle sabırlı olmak müminin önemli bir özelliğidir. Müminler olumlu ya da olumsuz, iyi ya da kötü gibi görünen tüm olayları Allah'ın yarattığını bildiklerinden, herşeyde bir hayır ve güzellik görürler. Dünya hayatının bir imtihan ortamı olarak yaratıldığını, ahiretleri için bir basamak hükmünde olduğunu ve her olayın bir kader üzerine işlediğini bilirler. Dolayısıyla olaylara verdikleri tepkiler de her zaman Kuran'a uygun olur; sabırlı, itidalli, dengeli ve olgun davranırlar. Elbette ki hak olan bu bakış açıları onlara dünyada da ahirette de huzur, mutluluk ve esenlik getirir ve tüm nimetlerin kapısını aralar.
Hayatını Allah yolunda vakfetmiş ihlas sahibi din büyüğümüz Bediüzaman Said Nursi de ömrü boyunca karşılaştığı haksızlıklara daima güzel bir sabır ile sabretmiş, herşeyin takdirini daima Allah'a bırakmıştır. Yapılan haksızlıklarda nefsi adına bir karşılık vermemiştir. Hep Allah'ın beğeneceği şekilde bir tavır göstermiştir. Her olayın güzelliklerini ve rahmet yönlerini dile getirmiştir. Allah'ın kendisini muhatap kıldığı her olayın ilahi bir lütuf olduğunu, her musibette mutlaka bir nimet yönü bulunduğunu söylemiştir. Bir sözünde de kendisine yapılan haksız ithamların, hakaretamiz sözlerin sabretmesinin sonucunda Allah'ın kendisine bir rahmete ve nimete çevirdiğini şöyle anlatmaktadır;
Hâlimi, istirahatimi düşünen ve her musibete karşı sabır ile sükûtumu garip bulup şaşıran dostlarımın şöyle bir sualleri var ki: "Sana gelen zahmetlere, sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun? Halbuki eskiden çok hiddetli ve izzetli idin, çok az bir hakarete tahammül edemezdin?"
İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebepsiz, gıyabımda küçük düşürücü, hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum. Sonra Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle şöyle bir hakikat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip, o adamı da bana helâl ettirdi. O hakikat şudur:
Nefsime dedim: Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar, şahsıma ve nefsime ait ise; Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylemiş ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemiş ise, beni riyadan ve riyanın esası olan yalancı şöhretten kurtarmaya yardımdır. Evet ben nefsim ile barışmamışım. Çünkü terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse; ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir. Eğer o adamın hakareti, benim imana ve Kuran'a hizmetkârlığım sıfatıma ait ise, o bana ait değil. O adamı, beni istihdam eden Sahib-i Kuran'a havale ediyorum. O Aziz'dir, Hakîm'dir. Eğer sırf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev'inden ise; o da bana ait değil. Ben menfî ve esir ve garib ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalışmak bana düşmez. Belki misafir olduğum ve bana nezaret eden şu köye, sonra kazaya, sonra vilayete hükmedenlere aittir. Bir insanın elindeki esirini tahkir etmek, sahibine aittir; o müdafaa eder. Madem hakikat budur, kalbim istirahat etti, dedim. O vakıayı olmamış gibi saydım, unuttum.
Görüleceği üzere Allah çeşitli vesilelerle Bediüzzaman'ın sabrını ve ihlasını denemiştir. Ancak kendisi bunların her birini Kuran ile değerlendirdiği ve hayır gözüyle baktığı için nefsini eğitmekte bir aracı olarak görmüştür. Yapılan hakaretamiz bir tavır karşısında Allah için sabretmeyi, alçakgönüllü, affedici, bağışlayıcı, hoşgörülü, sevgi ve saygı dolu davranmayı, Allah'ın rızasını, cennetini ve rahmetini kazanmaya bir vesile saymıştır. "Zahiri musibetler altında ve neticesinde inayet-i İlahiyenin çok tatlı neticeleri vardır" şeklindeki sözünde de zahiren görünen zahmetlerin altında gerçekte Allah'ın rahmeti olduğunu ifade etmiştir;
Allah, takdir ettiği her olayda mümin için bir güzellik kılar. Bediüzzaman'ın yaşamında da sık sık gördüğümüz üzere Allah daha fazla nimete, sonsuz yaşamdaki güzelliklere ulaştırmak için birkaç on yıllığına dünya nimetlerini çekip alabilir. Yada bir kişiyi kendisine daha da yakınlaştırmak, onun imanını güçlendirmek, ahlakını olgunlaştırmak, teslimiyetini ve tevazusunu artırmak, nefsini eğitmek ve dolayısıyla ahiretteki mekanını güzelleştirmek için çeşitli sıkıntılar tattırabilir. İşte gerçek müminler böyle anlardaki tavırları ile dikkat çekerler. Nitekim Üstad her ne durum olursa olsun bunların tümünü neşe ve sevinç ile karşılamıştır. Zorluklara güzel bir sabır ile sabretmiştir. Allah'a böyle zorluklar lütfettiği için şükretmiştir. Kendi deyimiyle "kalbi istirahat etmiştir." Bu nedenle musibetlere Üstad'ın öğrettiği bu bakış açısıyla bakan bir insanı, herhangi bir olayın üzmesi, mutsuzluk vermesi, ye'se sürüklemesi mümkün olmaz.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder