EBEDİ SAADETİN ANAHTARI ÖLÜMÜ ÇOK DÜŞÜNMEKTİR
Allah imtihanın bir gereği olarak dünya üzerindeki tüm varlıkları ölümlü yaratmıştır. Cansız varlıklar zamanın akışı içerisinde eskiyip yıpranır ve nihayet çer çöp olup gider. İnsan da kendisi için Allah tarafından tayin edilmiş ecel vakti gelince, istese de istemese de dünyadaki yaşamını arkasında bırakarak, yapayalnız ve tek başına Allah'ın huzuruna varır. Lüks içerisinde bir ömür de sürse, sefalet içerisinde de yaşasa kendisi için belirlenmiş bir vakitte, hiç bilmediği bir yerde ve zamanda ölüm kendisini mutlaka yakalar. İnsanın ölümden kaçışı hiçbir şekilde mümkün değildir. Ölümün insana çok yakın olduğunu belirten Bediüzzaman Said Nursi, "Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona maliksin. Öyleyse hakiki ömrünü bulunduğun gün bil." diyerek er veya geç karşılaşılacak ölüm anına karşı hazırlıklı olunmasını ve yaşanılan anın iyi değerlendirilmesi gerektiğini öğütlemektedir. Dolayısıyla bu gerçek üzerinde herkes mutlaka düşünmeli, şeytanın kendisine unutturmaya çalışmasına asla izin vermemelidir.
Ölüm inkarcıların iddia ettiği gibi bir 'son', 'yok oluş" kesinlikle değildir. Ebedi yaşamın bir başlangıcıdır. Bediüzzaman'nın da belirttiği gibi "Ölüm, ancak ruhun cesed kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekan etmesinden ibarettir." İnsanın ruhu bakidir. Ne var ki pekçok insan ölüm vakti kendisine büyük bir hızla yaklaşmasına rağmen gafilce, boş ve amaçsız bir şekilde ömür sürer. Allah'ın mutlak gücünden ve olaylardaki hakimiyetinden bihaber yaşar. İnsanların bu ruh halleri Enbiya suresi 21. Ayetinde, "İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar." şeklinde belirtilmektedir. Oysa nasıl ki yaşam Allah'ın varlığına ve birliğine bir delil ise, ölüm de yaşamın bekasına ve O'nun varlığına bir delildir. Bu yüzden insanın Allah'a ve ahiret gününe karşı haşyet dolu bir korku duyması ve O'ndan sakınması gerekir. Fakat din dışı yaşam süren bir insan ahiretten yana kalbine, kulağına ve gözüne adeta bir perde çekerek, sonunun ne olacağını hiç düşünmez. Aklına gelecek olsa dahi hemen unutup başka bir konuya geçmek için çabalar. Bu durum tıpkı freni patlamış bir arabanın hızla kendisine doğru geldiğini ve ölümüne sebep olacağını görmesine rağmen, insanın bunu umursamamasına ve eğlenmeye devam etmesine benzer. Dünyanın süsünden etkilenip aklını ve vicdanını devreden çıkartan böyle kişiler ölüm anı ile karşılaştıklarında derin ve geri dönülemez bir pişmanlık yaşarlar. Dünyada geçirdiği birkaç on yılın büyük bir hız ile akıp gittiğinin ve bu yılları bir daha geri döndüremeyeceğinin farkına varır. Halbuki insan dünyadaki çok kısa olan yaşamında şanlı ve şerefli bir hayat sürmelidir. Ölümü ve ahiret gününü düşünerek Allah'ın razı olacağı bir kul olmalıdır.
Ölümün her an kendisini yakalayabileceği gerçeğini aklından çıkarmaması aynı zamanda insanın nefsine de şifa olur, onu gafletten kurtarır. Ahlakının güzelleşmesine ve manevi olgunluğa ermesine sebep olur. Dünyada da mutluluk ve huzur bulur. Ahireti düşünerek mutmain ve tevekküllü bir ruh hali kazanır. Bu da ruhuna lezzet, bereket ve zevk verir. Ahirette sonsuz azap ve sıkıntı yerine sonsuz nimetlere nail olmasına vesile olur. Mümin ömrü boyunca gösterdiği güzel ahlakın ve iyiliğin karşılığını ölümü ile birlikte ahirette alacağını bilmenin rahatı ve huzuru içerisinde yaşar. Bu nedenle ölüm anı bir mümin için sonsuz güzelliklere açılan bir kapı, iman etmeyen bir insan için ise sonsuz azaplara açılan bir kapı gibidir.
Mümin ölüm anında Kuran'dan edindiği ve iman ettiği tüm bilgileri karşısında görmekten dolayı güven dolu, yoğun bir heyecan yaşar. Cennete gidebilme ümidi içerisindedir. İnkarcı ise iman etmediği ve hiç beklemediği ölüm meleğini karşısında gördüğünde şiddetli bir korku ve şaşkınlık geçirir. Dünyada iken kendisine anlatılan ve sorumlu olduğu Kuran'daki her şeyi tüm çıplaklığı ile görür. Başına gelecekleri artık yakin gözüyle anlar. Böyle bir anda en gaflet içerisinde olan bir insanın bile berrak bir şuuru olur. Ömrü boyunca dine karşı elde edemediği samimiyeti elde eder. Cennetin ve cehennemin varlığına kesin bir iman oluşur. Bununla birlikte dünyada iken uyarıldıklarını yapmadığı için de içi kahr ve pişmanlık ile dolar. Ancak Allah can boğaza gelip dayandığında son pişmanlığın bir fayda getirmeyeceğini Kuran'da bildirmiştir. Çünkü insana dünya hayatında öğüt alabileceği kadar bir süre verilmesine rağmen o, kendisine tanınan bu süreyi, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi şımarıkça ve hoyratça kullanmıştır. Her geçen gün azgınlığına daha da azgınlık katarak ömür sürmüştür. İşte bu yüzden de hak ettiği karşılığı eksiksizce alır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder