DALALETE, FISKA, ZULME RIZA DA FISKTIR,ZULÜMDÜR, DALALETTİR
İlim ve iman, fazilet ve irfan sahibi Bediüzzaman, tek başına başladığı, aklı ve vicdanı ile son nefesine kadar aynı şevk ve heyecanla sürdürdüğü Kuran hizmetinde, kötülüklerin karşısında yiğitçe durmayı başarmış benzersiz bir kahramandır. Birçok kimseyi tesirli ve samimi anlatımı ile gaflet uykusundan uyandırmış, iflah olmaz denilecek kadar azgın katilleri, laftan anlamaz kimseleri vatanına ve milletine fayda sağlayacak, inançlı, güzel ahlaklı kişiler haline getirmiştir.
Halkın arasında Kuran ahlakının yaygınlaşmasını sağlayan, hikmetli sözleri ile insanların kalbinin dine ısınmasına vesile olan Bediüzzaman Said Nursi bu çalışmaları nedeniyle yaşadığı dönemdeki inkarcıların yoğun baskısına hedef olmuştur. Kendisine yardımcı olan arkadaşları da onunla birlikte birçok sıkıntıya maruz kalmış, birçok haksızlığa uğramış ve çirkin yöntemlerle yaptıkları hayırlı hizmetler engellenmeye çalışılmıştır. Ancak yapılan tüm eziyetler her zamanki gibi sonuçsuz kalmıştır. Bediüzzaman ve sorumluluklarının bilincinde olan arkadaşları çalışmalarına yılmadan devam etmişlerdir. Kararlılıklarında, güzel ahlaklarında hiçbir değişiklik olmamış, yılgınlığa ya da üzüntüye kapılmamışlardır. Asla ayrılığa düşmemişler, güçlerini de tesanütlerinden almışlardır.
Bediüzzaman eserlerinde "Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun." (Tevbe Suresi, 119) ayetinin bir gereği olarak, inananların birlik içinde olmaları konusunun üzerinde çokça durmuştur. Bu hayırlı ittifakın sonucunda kötülüklerin yok olacağını, huzurun ve asayişin temin edildiği bir yerde herkesin rahat yaşayabileceğini ifade etmiştir.
Ayrıca Bediüzzaman bir müslümanın her zaman sorumluluklarının bilincinde hareket etmesi gerektiğini ve bunun çok önemli olduğunu da pek çok kereler belirtmiştir. Müslümanların daima ihlaslı hareket etmelerinin, birbirleriyle çekişmek değil aksine İslam'ın yararı için ittifak etmeleri gerektiğini, bunun önemli bir sorumluluk olduğunu söylemiştir. Bu konudaki sözlerinden bir tanesinde Bediüzzaman şöyle demektedir:
"Ey ehl-i hakikat ve tarîkat! Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar. Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimî bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını müftehirane alkışlamak lâzım gelirken, nedendir ki rekabetkârane o hakikî kardeşlere ve fedakâr yardımcılara bakılıyor ve o hal ile ihlas kaçıyor. Vazifenizde müttehem olup, ehl-i dalaletin nazarında, sizden ve sizin mesleğinizden yüz derece aşağı olan, din ile dünyayı kazanmak ve ilm-i hakikatla maişeti temin etmek, tama' ve hırs yolunda rekabet etmek gibi müdhiş ittihamlara maruz kalıyorsunuz. Bu marazın çare-i yegânesi: Nefsini ittiham etmek ve nefsine değil, daima karşısındaki meslekdaşına tarafdar olmak…" (Lemalar, 7. sebep, s. 157-158)
Müslüman sorumluluk sahibi, sadece Allah'ın rızasını gözeten, karşılığında da kimseden teşekkür beklentisi içinde olmayan, üstün ahlaka sahip bir insandır. Gözünün önünde cereyan eden haksızlıklara, çirkinliklere, adaletsizliklere, zulümlere asla razı olmaz, insanları hak yola, hidayete davet eder. Bunun için de daima diğer müslümanlarla birlik ve beraberlik içinde olur. Allah korkusuna ve Kuran ahlakına sahip, ahirette yaptığı her hareketten, söylediği her sözden sorguya çekileceğini bilen bir müslümanın başka türlü davranması kesinlikle mümkün değildir.
Bediüzzaman'ın "Küfre rıza küfür olduğu gibi, dalalete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalalettir." (Emirdağ Lahikası, 2-145) sözleri de bir müslümanın böyle bir konuda ne denli hassas olması gerektiğini de bir kez daha ortaya koymaktadır. Çünkü hakkın, doğrunun, güzelliklerin, adaletin, barışın, huzurun hakim olduğu bir ortamdan rahatsız olanlar, şeytani özelliklerin hakim olduğu bir toplumun oluşmasından çıkar ve rant sağlayanlar, yaptıklarına kimsenin ses çıkarmamasından, duyarsız ve kayıtsız bir şekilde zalimliklerinin izlenmesinden faydalanmaktadırlar. Bu şekilde güç bulmaktadırlar.
Gayri ahlaki yaşam şekillerinin topluma son derece doğal bir yaşam tarzı gibi yansıtılmaya çalışılması elbette ki tüm toplumu ilgilendiren bir problemdir. Her gün gazetelerde cinayet haberleri, savaşlar, kargaşa, huzursuzluk, fakir insanların durumları, zalim insanlarla ile ilgili haberler çıkarken, her televizyon kanalında felaket haberlerinin ardı arkası kesilmezken bunlardan ibret almamak, bu konular üzerinde düşünmemek olmaz. Toplumdaki bu gibi sorunlara seyirci kalmanın da kötülüklere uygun zemin hazırlayacağı, yani kişinin kendisi istemese de kötülerin gelişimine yardımcı olacağı açıktır.
Bunların tümü ancak elbirlik olunduğunda ortadan kalkacak sorunlardır. Bu toplumsal problemleri görüp de sadece kınamakla yetinmek ya da düşkün insanlar için üzüntü duymak duyarlı bir davranış değildir. Bu, kişinin sadece kendi vicdanını rahatlatmasıdır. Bunları görüp de kendisinin böyle şeyler yapmadığını düşünerek gerçekleri görmezden gelmek de yine kendini kandırmaktır. Oysa Allah, Kuran'da insanların bu kötülüklerin önüne geçecek, yeryüzünde bozgunculuğu giderecek kişilerin olması gerektiğini haber vermektedir:
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı. (Hud Suresi, 116)
Gerçekte inanç sahibi kimseler her türlü zorluğu kaldıracak olanın, kargaşayı giderecek, huzuru sağlayacak olanın Allah olduğunu bilirler. Müminleri zorluktan çıkaracak olan da ancak ve ancak Allah'tır. Ne var ki zor durumdaki insanlara ya da herhangi bir nedenle sıkıntı çekmekte olan müslümanlara yardım etmek Allah katında güzel bir karşılığının olduğu umulan davranışlardandır. Bu, kişinin kendisine fayda verecektir. Bu nedenle yerine getirilmesi gereken güzel bir ibadettir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder