KALBİN HER YERDE VE HER AN ALLAH İLE BERABER OLMASI
İnsanların büyük bir bölümü hayatları boyunca ne kadar büyük nimetlerin içinde olduklarını düşünmezler. Oysa her sabah güne sağlıklı olarak başlaması, nefes alabilmesi, görebilmesi, kokudan, yiyeceklerden ve güzel olan her şeyden zevk alabilmesi, sevgiden saygıdan dostluktan anlayabilmesi insan için çok büyük nimetlerdir. Bunun yanı sıra iyilikle kötülüğü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini birbirinden ayırt edebilecek bir muhakemeye sahip olabilmek de insana Allah'ın bahşettiği çok büyük bir lütuftur. Çünkü insan bunun sonucu olarak kötülüklerden ve nefsinin şer olarak fısıldadıklarından sakınabilecek, iyiliği ve güzellikleri tercih edebilecektir. Tüm bunlara karşılık yapması gereken ise, Rabbini gereği gibi takdir edip, O'na gereği gibi şükredebilmesi, kalbinin her an Allah sevgisi ve korkusu ile dolu olmasıdır.
Ancak insanın kalbinin her an Allah ile birlikte olması, kişinin kendini dünya hayatının tüm meşgalelerinden soyutlayarak bir kenara çekmesi demek değildir. "Kalbin her an Allah ile olması", insanın her an ve her yerde Rabbinin büyüklüğünün, gücünün ve kudretinin şuurunda olması demektir. Her an ve her yerde kendisini ve tüm diğer varlıkları gördüğünü, duyduğunu, izlediğini bilmesi, tüm evreni çepeçevre sarıp kuşattığını unutmaması demektir. Allah'ın yeryüzünün tek hakimi ve tüm varlıkların tek sahibi olduğunu, dilediği an dilediği şeyi yapmaya güç yetiren olduğunun bilincinde olması demektir. Aynı zamanda dünya hayatında karşılaşılan iyi ya da kötü gibi görünen her olayda Allah'ın takdir ettiği kaderin işlediğini fark etmesi demektir.
Yukarıda kısaca sıraladığımız bu gerçeklerin her an için farkında olan bir insan, kalbi Allah'ın zikri ile dolu olan insandır. Böyle bir kimsenin şuur açıklığı, onun hem yüzünden hem de tavırlarından rahatlıkla anlaşılabilir. Zira iman eden ve Allah'ın her an kendisini görüp işittiğinin farkında olan bir insanın yüzü ile bu apaçık gerçekten yana gaflet içinde olan bir kimsenin yüzü birbirinden çok farklıdır. Allah'ı unutmuş bir insanın, her ne kadar güzel yüz hatlarına sahip olsa dahi, yüzünde hiçbir zaman manevi bir güzellik, anlamlı, sevgi dolu, insaniyetli, munis ve aynı zamanda akıllı bir ifade oluşamaz. Kalbi Allah ile olan bir insanda ise bunun tam tersine, imanın ve keskin şuur açıklığının verdiği bir nur, güzellik, akıl ve heybet göze çarpar. Kuran'da da kalpten iman edip, ihlasla Rablerine bağlananların bu özelliklerine dikkat çekilmiş ve yüzlerindeki "secde izi" nedeniyle kolaylıkla tanındıkları bildirilmiştir. (Fetih Suresi, 29)
Bunun yanında kalpleri Allah'ı düşünmekten yana gafil olan insanların hayatlarına göz attığımızda, bu gafletin en büyük zararlarını yine bu insanların gördüğünü fark ederiz. Kendilerini yoktan var eden ve bunca nimeti kendilerine sunan Rablerine iman etmemiş olan bu kişiler, Allah'a karşı olan sorumluluklarını hatırlatabilecek herşeyden özenle kaçarlar. Kendilerinin ve evrenin nasıl yoktan var olduğunu, ölümü, ölümden sonraki hesap gününü, sonsuz cennet nimetlerini ya da sonsuz cehennem azabını akıllarından dahi geçirmemeye çalışırlar. Zira bu durumda vicdanlarının devreye girerek onları Allah'ı düşünmeye, iman etmeye yönelteceğinin farkındadırlar. Allah'ın varlığını düşündükleri takdirde, O'nun emir ve yasaklarını da hatırlayacaklarını, dolayısıyla nefislerinin kötülüklerine ve tutkularına da uyamayacaklarını bilirler.
Oysa asıl huzur, mutluluk ve neşe ancak Allah'a iman edince, kalpler Allah'la birlikte olunca yaşanır. Allah'tan gafil olunduğu müddetçe gerçek neşe ve mutluluk asla elde edilemez. Zannedilenin aksine tüm lezzetlerin tadı iman edilmediği takdirde kaçar. Çünkü Allah'ın insana şah damarından daha yakın olduğunun unutulduğu, Allah'ın azabından korkulmadığı bir yerde güzel ahlak yaşanamaz. Allah korkusunun olmayışı, sınır tanımazlığı, kuralsızlığı ve dolayısıyla da dejenere bir yapıyı beraberinde getirir. Herkes kendi istediği gibi fütursuzca davranışlarda bulunur. Örneğin insanın namusuna ve iffetine dikkat etmesi, Allah'ın verdiği nimetlerde israf etmemesi, çevresindekilere tecessüs ile bakmaması, gösteriş yapmaması, arkadan çekiştirip gıybetini yapmaması, çevresindekilere menfaat amaçlı değil samimiyet, saygı, sevgi ve hürmet ile yaklaşması, Allah'ın razı olacağı bir ahlak göstermesi, güzel huylu, efendi, yumuşak başlı olması önemli güzel ahlak özellikleridir. Ama Allah'ın kendisini sarıp kuşattığını inkar eden bir insan bu güzel özelliklerden alabildiğince uzaklaşır, kendini dejenere bir hayatın içinde bulur.
İşte bu nedenle de insanların en büyük hatalarından biri, düşünmeyerek ve vicdanlarının üzerine bir set çekerek Allah'a karşı olan sorumluluklarından kaçabileceklerini, kendilerine huzur dolu bir hayat kurabileceklerini sanmalarıdır. Oysa insan düşünmekte çekimser kalsa veya anlamakta dirense de Allah'ın varlığı mutlak bir gerçektir. Eğlenirken, televizyon seyrederken, gazete okurken, yemek yerken, konuşurken, uyurken, yolda giderken, okulda, işte, kısacası Allah her yerdedir. İnsana şah damarından daha yakındır. İnsan yüzünü nereye çevirse Allah'ın tecellileri ile muhatap olur. O, her olayı yaratmakta ve yaratmaya devam etmektedir. İşte böyle düşünen bir insan dünya hayatının gerçeğini, Allah'ın mutlak varlığını ve gücünü takdir edebilir, cenneti ve cehennemi gereği gibi kavrar ve yaşar, ibadetlerini titizlikle yerine getirir. Allah'ın razı olacağı bir kul olması gerektiğini bilir, insanların çoğunluğunun yaşadığı şekilde değil, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği, peygamberlerin ve salih müslümanların yaşadığı şekilde dini yaşamaya ve düşünmeye başlar. Bunun sonunda ise tüm güzelliklerden ve nimetlerden herkesten çok daha fazla zevk alır ve Allah onu dünyada ve ahirette güzel bir hayat ile yaşatır.
İmansızlık ise her türlü kötülüğün kapısını açar ve hem dünyada hem ahirette büyük bir kayıp, zorluk ve azap getirir. İmanda manevi bir cennet, dalalette ise manevi bir cehennem olduğunu söyleyen Bediüzzaman Said Nursi bir başka sözünde de bu konuya şöyle değinmiştir:
"Eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse; hayat, zahiri ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir...."
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder