DÜNYA HAYATININ ZORLU YÜKÜNÜ YÜKLENENLER
İmansızlık toplumları bozulmaya uğratır, insanları sıkıntıya düşürür. Ancak insana gerçekte verdiği zarar bu sıkıntının çok daha ötesindedir. Çünkü bir kimse iman etmediğinde veya imanında bir zafiyet olduğunda sıkıntı, ye's, mutsuzluk, endişe, korku, kuruntu hayatının büyük bir bölümünü kaplar. Bu karanlık ruh halleri ise kişiyi gerek maddi gerekse manevi bakımdan son derece yıpratır. Başına gelen her olay onu sıkıntıya sokacak yeni problemleri beraberinde getirir. Hatta herşey yolunda gitse dahi, geleceğine dair belirsizlik hiçbir zaman kaybolmayacağı için, insanın kalıcı bir rahatlık yaşamasını engeller. İlerleyen yıllarda sağlığının, iş hayatının, sosyal çevresinin durumu bu belirsizliğini hep koruyacaktır. Çünkü hiçkimse gelecekte ne olacağını bilemez. Kaldı ki dünya hayatı iman etmeyen bir insanın çıkarlarına, nefsine, hayallerine ve planlarına ters düşecek yönlerle, eksik ve kusurlarla birlikte yaratılmıştır. Örneğin insanın arzu ettiği herhangi bir şeye sahip olmak istemesi dahi beraberinde pek çok uğraş gerektirir. Bunu elde etmek için çalışması, karşılaştığı engellerin üstesinden gelmesi, sorunlara çözüm getirmesi gerekir.
İman sahibi bir kişi ise hem kendisinin hem de tüm hayatı boyunca karşılaştığı herşeyin yaratılış amacını bilir. Allah dünyayı bir imtihan olarak yaratmış ve yarattığı her zorluğu insanlar için bir deneme kılmıştır. Bu gerçeği bilen bir kişinin asıl hedefi ahirette nimetlerin en büyüğüne, sonsuz cennet hayatına, kavuşmak olduğundan karşılaşacağı her türlü zorluğa en baştan hazırlıklıdır. Hatta karşılaştığı her olayı Allah'ın Kuran'da örnek verdiği ahlakı yaşaması için kendisine verilmiş bir fırsat olarak görür.
Ancak iman etmeyen bir kimse içinse, içinde bulunduğu şartlar son derece zor, çetrefilli ve sıkıntılıdır. Her olayı bir bela, bir sıkıntı, bir zorluk olarak gördüğünden asla rahat edemez, mutlu olamaz, refaha kavuşamaz. Kendi beklentisi dışında gelişen olaylar onun sıkıntısını daha da artırır. Çünkü imanın, kader inancının, tevekkülün getirdiği huzuru elde etmesi mümkün değildir. O, Allah'a dua etmeyi, Allah'tan yardım dilemeyi, Allah'ın sıkıntıları açıp gideren Rahman ve Rahim olduğunu, her şeyin Allah'ın "ol" demesiyle olduğunu, herşeyin kaderinde en hayırlı şekilde yaratıldığını unutmuş, Allah da bunun karşılığında ona zorlu bir hayat vermiştir. Bu zorlu hayat onun mücadele etmesi gereken yüzlerce sorunu, açmazı ve sıkıntıyı da beraberinde getirecektir. Üstüne üstlük bunlar için bilgisi, gücü, imkanları da çok yetersizdir. İşte aciz ve çaresiz kaldığını hissettiği bu noktada gururuna kapılmayan bir kişi Allah'a yönelip dönecek, teslim olacak ve Rabbine ne kadar muhtaç olduğunun farkına varacaktır.
Ancak bu kişi herşeye rağmen Allah'a iman etmez, aczini fark edip Rabbine teslim olmaz, gururunu sürdürür ve kendi başına yetebileceğini düşünürse, o zaman bu sıkıntıları hem dünya hayatında hem da ahirette devam edecek demektir. Allah'a dayanıp güvenmeyen bir kişi kendi kendini Allah'ın desteğinden, yardımından yoksun bırakarak, güç yetiremeyeceği bir yükün altın girmiş olur. Bediüzzaman ise böyle bir kişinin içine düştüğü ruh halini şöyle tarif eder:
İnsan Cenab-ı Hakkı tanımazsa ve Ona tevekkül etmezse, o vakit insan gayet derecede aciz ve zayıf, nihayet derecede muhtaç, fakir, hadsiz musibetlere maruz, elemli, kederli bir fani hayvan hükmünde olup, bütün sevdiği ve alaka peyda ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak elemini çeke çeke, nihayette, baki kalan bütün ahbabını bir firak-ı elim içinde bırakıp, kabrin zülumatına yanlız olarak gider. Hem müddet-i hayatında gayet cüz'i bir ihtiyar ve küçük bir iktidar ve kısacık bir hayat ve az bir ömür ve sönük bir fikir ile, nihayetsiz elemlerle ve emellerle faydasız çarpışır ve hadsiz arzuların ve makasıdın tahsiline, semeresiz, boşu boşuna çalışır. Hem kendi vücudunu yükleyemediği halde, koca dünya yükünü biçare beline ve kafasına yüklenir. Daha Cehenneme gitmeden Cehennem azabını yüklenir.
Bediüzzamanın da ifade ettiği gibi yanlızlığı seçen bir kimse dünyanın yükü altında ezilememek için tek başına beyhude bir çaba içine girer. Bunları halledebilmesi için sürekli mücadele etmesi, hakkını araması, insanları ikna etmesi, onları razı etmesi, karşılaşabileceği bütün risklerden, tehlikelerden kendisini koruması gereklidir. Oysa Allah
"Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır." (Nisa Suresi, 28) ayetiyle insanların ne kadar zayıf yaratıldıklarını hatırlatmış, imanın onların ağır yüklerini kaldıracağını bildirmiştir.
Bu bakımdan insanın sağlıklı, huzur, güven ve neşe içinde yaşaması, ancak iman sahibi olması ile mümkün olur. Daima Allah'la beraber olan, her olayda yanlızca Allah'a dayanıp yönelen, yanlızca Allah'tan yardım dileyen kişi bu endişelerin, sıkıntıların hiçbirini yaşamaz. Tam tersine Allah'ın kendi üzerindeki desteğini an an hisseder. İşleri kendisinin bile hiç hesaba katmadığı şekilde yolunda gider, her zorluğu kolaylıkla, neşe ve huzur içinde aşar.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder