NETİCE ALLAH'A AİTTİR
Kuran'da iman edenlerin dünya hayatında kimi zaman kolay, kimi zaman ise oldukça çetin denemelerden geçecekleri, mal ve canlarından eksiltme ile sınanacakları, inkar edenlerin tuzak ve taaruzlarına maruz kalacakları bildirilmektedir. Bu, Allah'ın inananlara vaat ettiği bir sünnetidir. Yani iman edenler dünya yaşamlarında bir takım zorluk ve sıkıntılar ile mutlaka imtihan edilecektir. Olaylar karşısında daima mütevekkil ve boyun eğici olmaları, her an Allah'ı zikretmeleri, Allah'ın yarattığı her olaya şükretmeleri, hepsinde bir hayır ve güzellik görmeleri müminleri zayıf imanlı insanlardan ayıran alametleridir. Bu nedenle salih müminler şiddeti ne olursa olsun, zorluk anlarında Kuran ahlakını yaşamaktan asla taviz vermezler. Hep Allah'ın razı olacağı ahlak ve tavır içerisinde olurlar.
Müslümanım diyen ancak imanı kalplerine tam yerleştirememiş kişiler ise fakirlik, açlık, mallardan ve canlardan eksilme, hastalık, iftira ve tuzak gibi durumlarla karşılaştıklarında kolaylıkla sarsılabilirler. Oysa bir insanın gerçek tiyniyeti, Allah'a olan imanının gücü, dine bağlılığı ve sadakati asıl böyle anlarda ortaya çıkmaktadır. Müminler Allah korkusu dışında dünyevi hiçbir korku ve endişe taşımadıklarından, zor ortamlar karşısında değil gevşeklik göstermek, tüm bunları Allah'ın bir vaadi olarak görerek iman ve şevkleri, Allah'a olan teslimiyetleri ve O'nun yolundaki kararlılıkları daha da artmaktadır.
Allah'ın zorluk ortamları yaratmasının elbette pek çok hikmeti vardır. Öncelikle refah, bolluk ve güvenli bir ortamda her insan dindar imiş gibi görünebilir. Ancak bu elbette ki taklidi bir dindarlık olacaktır. Gerçek dindarlık ise nefsin sıkıştığı, nefsine zor gelen anlarda ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden Müslüman için zorluk ortamları ahlakını ispatlamak için kaçırılmaması gereken çok kıymetli anlardır. Mümin Rabbinden kendisine verilmiş güzel bir mükafat olarak değerlendirdiği zorluk anlarına her zaman talip olur. Çünkü böyle anlarda göstereceği güzel ahlak, metanetli, coşkulu, mütevekkil ve güçlü karakter hem ahiret mertebesinin kat kat iyi olmasına, hem de diğer müminlerin saygı, sevgi ve güvenlerini kazanmasına vesile olacaktır. Ayrıca Allah, gaflet gözüyle bakıldığında korku duyulacak mizansenler yaratmakla temizi murdardan ayırmaktadır. Yani kalbinde hastalık olanları müslümanların bulunduğu ortamdan uzaklaştırarak, gerçek müminler üzerinde maddi ve manevi bir huzur oluşturmaktadır.
Kuran'da elçilerin ve salih müminlerin karşılaştıkları zorluklar birçok ayette örnek verilmiştir. Örneğin Ahzab Suresi'nde müslümanların çok şiddetli denemelerden geçirildiği belirtilmektedir. Buna göre Müslümanlar düşman birlikleri tarafından dört bir yönden sarıp kuşatılmış, ayetin ifadesiyle "yürekler hançereye dayanmış", "iman edenler sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı". Müslümanlar düşman birliklerini gördüklerini zaman dine sadakat göstererek " Allah'ın ve Resûlü'nün bize vadettiği şeydir" diyerek "imanları ve teslimiyetleri daha da artmıştır". Kalbinde hastalık olanlar ise Allah hakkında bir takım zanlarda bulunmaya başlamış, ailelerini bahane ederek ve "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyerek savaştan kaçmak istemişlerdir. İşte böyle bir ortamda iman edenler büyük bir denemeden geçirilerek kalbinde hastalık olanlar ortaya çıkmıştır.
İmanı zayıf olan bir insanın dünya hayatında korkacağı çok şeyi vardır. Ölmekten, işsiz kalmaktan, malını, mülkünü kaybetmekten, fakir düşmekten, hastalanmaktan, sakat kalmaktan, aç kalmaktan, vs. korkacağı çok fazla konusu olur. Oysa korkaklık, olaylar karşısında tevekkül gösterememek iman zafiyetinden meydana gelen bir hastalık ve kötü bir ahlaktır.
Tevekkülsüzlük Allah'ın takdirine razı olmamak demektir. Müslüman böyle bir ahlak göstermekten şiddetle kaçınır. Küçük veya büyük, her türlü zorluk ve sıkıntı anlarında, nefsi ile çatıştığı durumlarda daima vicdanına uyar ve Allah'ın beğeneceği ahlakı gösterir. Müminler için dünya üzerinde korkulacak, endişe duyulacak hiçbir konu yoktur. Zira tüm olayları takdir eden Allah'tır ve müslümanlar için en hayırlısını düzenlemektedir. Dolayısıyla muhatap olunan her olay Rabbimizden bir nimet ve hayırdır. Allah kimi zaman hiç beklenmedik anlar yaratır, ama bunların hepsi birer güzelliktir, ibadet vesilesidir. Müslüman bu olayların ardındaki hayır ve hikmetleri arar ve olaylara her zaman iman gözüyle bakar. Olayları yargılamaz, "neden böyle oldu, keşke böyle olmasaydı..." gibi tevekkülsüz izahlarda bulunmaz. Zaten Allah'a kul olan bir kişinin böyle bir yetkisi yoktur.
Elbette en akılcı tedbirler alınır, zorluğu ve sıkıntıyı gidermek için gücün ve imkanların sınırları en fazlasıyla kullanılır. Ancak takdir Allah'ın olduğu için kul karşılaştığı olaylarda tevekkül etmek ve hayır aramak ile sorumludur.
Bediüzzaman, bir sözünde herşeyin takdirini Allah'a bırakmayı ama bir yandan da dua ve ibadet niyetine tüm sebeplere sarılmak gerektiğini çok açık ve anlaşılır anlatmıştır. Tevekkül konusunda yanlış ve sapkın bir inanç olmaması açısından Üstad'ın sözleri yol göstericidir:
"Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir; belki esbabı, dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-yı fiili telakki ederek; müsebbebatı, yalnız Cenab-ı Haktan istemek ve neticeleri O'ndan bilmek ve O'na minnettar olmaktan ibarettir. (Sözler, s. 328)
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder