BEDİÜZZAMAN'DAN MÜMİNLERE DERSLER-4
Büyük islam alimi Bediüzzaman, dini tebliğ ederken sık sık kıyas ilmine başvurmuştur. İyi ve kötü ahlakı, doğruyu ve yanlışı, güzeli ve çirkini kıyas yapabileceğimiz örnekler vererek bizlere açıklamıştır. Nitekim güzel ahlakın insana nasıl bir mutluluk verdiğini, bu ahlakı yaşamayanların mutsuzluğunu gören bir insan çok daha iyi anlar. Ya da bir insan sadık ve güvenilir dostlara sahip olmanın değerini, sadakatsiz ve iki yüzlü insanlarla karşılaştığında daha iyi anlar.
Bu nedenle Üstad bize bir çok imani konuyu, cahiliye toplumuyla müminler arasında kıyas yaparak öğretmiş ve böylece zihinlerde doğrunun ve yanlışın daha belirgin hale gelmesine vesile olmuştur. Üstad'ın aşağıdaki açıklaması imanın değerini anlamamız maksadıyla yaptığı bu kıyaslardan bir tanesidir:
"Bakınız, sol yolun bedbaht yolcusu, her vakit ejderhanın ağzına girmeye muntazırdır; titriyor ve şu bahtiyar ise, meyvedar ve güzel bir bahçeye davet edilir. Hem o bedbaht, elîm bir dehşette ve azîm bir korku içinde kalbi parçalanıyor ve şu bahtiyar ise lezîz bir ibret, tatlı bir havf, mahbub bir marifet içinde garib şeyleri seyir ve temaşa ediyor. Hem o bedbaht, vahşet ve ümitsizlik ve kimsesizlik içinde azab çekiyor. Ve şu bahtiyar ise, dostluk ve ümid ve istek içinde lezzet alıyor. Hem o bedbaht, kendini vahşi canavarların hücumuna maruz bir mahpus hükmünde görüyor ve şu bahtiyar ise, bir aziz misafirdir ki, misafiri olduğu Mihmandar-ı Kerim'in acib hizmetkârları ile dostluk edip eğleniyor. Hem o bedbaht zahiren leziz, manen zehirli yemişleri yemekle azabını ta'cil ediyor. Zira o meyveler, nümunelerdir. Tatmaya izin var, tâ asıllarına talib olup müşteri olsun. Yoksa, hayvan gibi yutmaya izin yoktur. Ve şu bahtiyar ise tadar, işi anlar. Yemesini te'hir eder ve ümit ile bekleyerek lezzet alır. Hem o bedbaht, kendi kendine zulmetmiş. Gündüz gibi güzel bir hakikatı ve parlak bir vaziyeti, basiretsizliği ile kendisine muzlim ve zulümatlı bir evham, bir cehennem şekline getirmiş. Ne şefkate müstehaktır ve ne de kimseden şekvaya hakkı vardır."
Evet, Bediüzzaman bu sözünde Allah'ı inkar eden bir insanla iman eden bir insanın yaşantısı ve ruh hali arasındaki büyük farkı tarif etmiştir. Cahiliye ahlakı gösteren bir kişi ile iman eden bir kişinin ruh hali arasındaki en büyük fark ise, Rabbini inkar eden bir insanın günden güne cehenneme yaklaştığını bilmenin verdiği dehşetli bir korku yaşaması ve bu korkunun onun kalbini parçalayacak şidette olmasıdır. Müminlerin kalbinde ise ahirette nimetlerle döşeli sonsuz bir şölene davet edilmenin umudu ve Rabbinin rahmetine kavuşma müjdesinin gün geçtikçe yaklaşması nedeniyle büyük bir ferahlık olmasıdır. Bu iki farklı ruh hali bir insana dünya hayatında cehennem azabı çektirirken, diğerine dünyada cennet huzuru yaşatır.
Aslında her insan vicdanını kullanarak, hayatının muhasebesini yapma imkanına ve gücüne sahiptir. Çünkü Allah vicdanı insanı daima doğruya götürecek şekilde yaratmıştır ve her insan Allah'ın rızasına uygun bir hayat yaşamadığında ahirette cehennemle cezalandırılacağını bilir. Bu ise dünya üzerindeki korkuların en büyüğüdür. Çünkü cehennemde dünyadaki acılarla kıyaslanmayacak kadar büyük bir azap olacak ve en önemlisi de bu azaptan sonsuza kadar kurtulmanın hiç bir imkanı olmayacaktır. Eğer insan Kur'an ahlakını uygulamıyorsa ve kendisine dinden uzak bir yaşam tarzı benimsemişse o zaman kalbi derin korkuların, acıların, sıkıntıların ve tatminsizliklerin yuvası olur. Ve bu hisleri hayatı boyunca içinden atamaz sadece unutmaya çalışır.
Kendisini avutmak ve karanlık ruh halini unutmak için çeşitli yöntemler kullanır. Bunlardan bir tanesi dikkatini tümüyle dünyaya yöneltmesidir. İkincisi mümkün olduğunca Allah'tan, ahiretten ve ölümden bahsetmemektir. Üçüncüsü ise dinen kutsal sayılan değerlere karşı alaycı bir tavır içinde olarak, içindeki korkuyu ve dehşeti dindirmeye çalışmaktır. Ancak bu yöntemlerin hiç birisi kalpteki cehennem korkusunu gideremez. İnsanlar her yanlız kaldıklarında, her kaza, her deprem, her sel, her felaket, her ölüm haberinde, her hastalıkta ve yaşlılığın bedenlerinde meydana getirdiği her tahribatta cehennem ihtimalini hatırlarlar. Bu nedenle inkarcıların hayatları boyunca gerçek anlamda mutlu, neşeli, kalben rahat ve huzurlu oldukları bir an bile yoktur.
Öte yandan müminlerin ruh hali ise bambaşkadır. Onlar Allah rızası için yaşamanın sevincini ve umudunu taşırlar. Çünkü Allah iman edip salih amellerde bulunanlara cennete sonsuz bir hayat vaadetmiştir. Bu nedenle iman eden bir insanın gün boyu yaptığı her iş onun ahirete yönelik umudunu biraz daha arttırır. Çünkü mümin hayatının tamamını Allah'a adar.
"Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (En'am Suresi,162) ayeti gereği yaşamının hiç bir anında Allah'ı unutmaz. Bu zihniyete sahip bir insanın kalbi rahattır, doğru bir yaşam sürdüğünü bilmenin huzuru ve geçen her gün ahirete yaklaşmanın heyecanıyla yaşar.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder