MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
Din kardeşliği müminler arasında çok önemli ve asla bozulmayacak bir bağ meydana getirir. Bu, her türlü kardeşliğin ötesindedir. Çünkü inananlar dünyanın imtihan için yaratılmış geçici bir mekan ve asıl hayatın da sonsuz ahiret yaşamı olduğunun, Allah'ın kendilerini her an işitip, gördüğünün ve dünya hayatında gösterdikleri tutumlar sebebiyle ahirette Allah'a hesap vereceklerinin bilincindedirler.
Bu sırlara vakıf oldukları ve yaşamlarını bu gerçeklere göre sürdürdükleri için müminlerin dünya hayatına bakışları diğer insanlardan farklıdır. Onlar her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu ve Allah dilemedikçe tek bir yaprağın dahi düşmediğini (En'am Suresi/59) bilirler. Allah'dan başka hiçbir şeyden korkmaz, yalnızca Allah'ı hoşnut etmek isterler. Diğer bir deyişle müminler şuurları çok açık ve gerçeklerin bilincinde olan kimselerdir. Bu özellikler tüm müminlerin birbirlerine olan sevgilerini, dostluklarını ve bağlılıklarını kat kat artırır. Bu nedenle erkek olsun kadın olsun tüm müminler kardeşlikten de öte bir yakınlık içindedirler, onlar birbirlerinin velileridirler. Allah Kuran'da müminlerin bu özelliklerini şöyle bildirir:
Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)
Müminler arasındaki bu sevginin ve bağlılığın sebebini Bediüzzaman Said Nursi bir sözünde şöyle ifade eder:
"Her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir... Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir..." (Mektubat, 22. Mektup, s. 264)
Bediüzzaman bir başka eserinde ise müminler arasındaki muhabbeti şöyle açıklar:
"Evet mü'min olan kimse, iman ve tevhid iktizasıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlukatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir. Çünki iman bütün mü'minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor." (Mesnevi Nuriye, s.90)
Bediüzzaman'ın sözlerinde de görüldüğü gibi müminler birbirlerine kardeşlik bağıyla bağlıdırlar. Birbirlerine olan muhabbetleri de yine Allah rızası içindir. Çünkü herbirinde çeşitli mümin alametleri tecelli eder, canlarını ve mallarını Allah'ın rızasını kazanmak için satmışlardır. Tüm yaşamlarını "De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam suresi, 162) ayeti doğrultusunda geçirirler. Allah'ın rızasını kazanmak için her türlü fedakarlığı yaparlar. Bütün bu özellikler müminlerin aralarındaki kardeşliği, muhabbeti ve saygıyı daha da güçlendirir. Hayatta oldukları sürece birbirlerini gözetir ve korurlar. Daima iyiliği emreder ve birbirlerini kötülükten men ederler. Her iki taraf da kardeşlerini Allah'ın kendilerine bir emaneti olarak görür. Bediüzzaman Said-i Nursi de bu kardeşliğin üzerinde durmuştur. Risale-i Nur külliyatındaki tespitler ışığında bu kardeşliğin önemini anlamak mümkündür. Bediüzzaman hanımları hep överek, taltif etmiş ve böylece mümin erkeklerin de mümin hanımlara karşı aynı saygı ve muhabbet içinde olmalarını sağlamıştır. Aşağıdaki sözleri bunun göstergesidir:
"Kadınlara büyük bir hürmet ve ehemmiyet ve kıymet verdiğimi hattâ şefkat cihetinde erkeklerden pek ileri olduklarından Risale-i Nur'un mühim bir esası şefkat olduğundan, bu mübarek hemşirelerimi "Muhterem Hemşirelerim" namıyla yâdediyorum. Onların samimiyet ve ihlaslarını ziyade görüyorum..." (Emirdağ Lahikası II, s.194)
"Nur'da şefkat esas olmasından, hanımlar o cihette ileridir ve Nurlara ciddî yapışıyorlar. Ben "kardeşlerim" dediğim zaman, hanım hemşirelerimi kardeşler içinde kasdederim. Bütün mektublarımda onlar dahi muhatablarımdır." (Emirdağ Lahikası I, s. 179)
Said-i Nursi'nin mümin hanımlara karşı bu şefkatli tavrı onun ardından gelen diğer müminler tarafından da örnek alınmıştır. Bediüzzaman bir risalesinde mümin hanımlara karşı hürmetsizlik yapan ve iftira atanlara karşı gösterilecek tavrı da şöyle bildirmiştir:
"... Ahlâk-ı hasene ve namus muhafazası yolunda İslâmî terbiyenin ziyasıyla nurlanan ve terbiye alan ve kadınlığın hakikî manasını ve hakikî güzelliğini yaşayışlarıyla ve giyinişleriyle ve hayatlarıyla gösteren annelerinizin ve ninelerinizin ve hemşirelerinizin namına o müfterilere, o tezyif ve tahkir savuranlara teessüfünüzü, tekdirinizi ve reddinizi bildiriniz." (Emirdağ Lahikası II, syf. 136)
Mümin erkeklerle mümin kadınların birbirlerine karşı olan sevgi, saygı ve bağlılığının, diğer bir deyişle tesanütlerinin önemine Risale-i Nur külliyatının birçok yerinde değinilmiştir. İhlasın ana düsturlarından biri tesanüttür. Her müslüman için ihlas çok önemlidir. Bediüzzaman ihlas ve tesanüt ilişkisine dikkat çekerek, bunların önemine değinmiştir:
"Rekabetsiz, tahakkümsüz, gıbtasız, ataletsiz, hakikî bir tesanüd ile, faaliyetlerini umumî maksada tevcih ederek çalışan bir fabrikanın çarkları gibi olmalısınız.... Ve saadet-i ebediyeyi netice veren ve ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) dünya ve âhirette sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede hizmet ettirildiğiniz için ihlasa, ittifaka, tesanüde samimiyetle sarılmalısınız...." (Lemalar, s. 399)
Şualar adlı eserinde ise Said-i Nursi tesanüd hakkında şunları söyler:
"Biliniz: En esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, tesanüddür. Sakın sakın bu musibetlerin verdiği asabilik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız." (Şualar, s. 310)
Mümin erkeklerin ve mümin kadınların birbirlerine olan muhabbetlerinin bir diğer sebebi de Allah'ın bu insanlara rızasını, rahmetini ve cennetini vaat eetmiş olmasıdır. Elbette ki Allah'ın sevdiği insanları müminler de sever. Bir Kuran ayetinde Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara olan vaadini şöyle haber verir:
Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokca zikreden erkekler ve (Allah'ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.(Ahzap Suresi, 35)
İşte müminlerin kendi aralarındaki muhabbetin ana sebebi budur. Çünkü Allah'ın istediği ve razı olduğu güzel ahlakı birbirlerinde görürler. Örneğin yukarıdaki Kuran ayetinde yer alan mümin özelliklerini gördükçe karşılıklı sevgileri, saygıları, bağlılıkları ve tesanüdleri artmaktadır. Dünyada kısa bir süre kalıp gideceklerini de bildikleri için her konuda yardımlaşır, birbirlerini destekler ve en önemlisi ahiretlerini düşünüp, Allah'ın rızasını en çok kazanacakları bir konuma gelebilmeleri için birbirlerine iyiliği emredip, kötülükten men eder. Gerektiğinde daha takva olmaları için birbirlerini uyarıp, korkuturlar ve Allah'ın ayetleriyle hatırlatmalarda bulunurlar.
Herkes birbirini Allah rızası için sevdiğinden karşısındaki müminin Allah'ın en çok razı olacağı ahlak ve tavır içinde olması için çabalar. Müminlerin bu sevgisi cahiliye insanlarının sevgi anlayışından çok farklıdır. Cahiliyenin aksine müminler birbirleri için her türlü zorluğu göze alır ve her türlü fedakarlığı yaparlar. Müminler arasındaki bu muhabbetin dinden uzak insanların arasındaki muhabbetten farklı olduğunu anlamak için Said-i Nursi'nin şu sözlerine bakmakta yarar vardır:
"Ehl-i gaflet ve ehl-i dünya tarzında ve nefis hesabına olan muhabbetlerin; dünyada belaları, elemleri, meşakkatleri çoktur. Safaları, lezzetleri, rahatları azdır. Meselâ: Şefkat, acz yüzünden elemli bir musibet olur. Muhabbet, firak yüzünden belalı bir hirkat olur. Lezzet, zeval yüzünden zehirli bir şerbet olur. Âhirette ise; Cenab-ı Hakk'ın hesabına olmadıkları için, ya faidesizdir veya azabdır. (Eğer harama girmiş ise.)" (Hanımlar Rehberi, s. 94)
Müminlerin sevgi ve muhabbetleri ise sahip oldukları güzel ahlaklarının bir göstergesidir.
Bediüzzaman Hazretleri üstün ahlakı ile her konuda olduğu gibi bu konuda da iman edenler için çok güzel bir örnektir. Tüm hayatı boyunca erkek talebelerinin yanı sıra "muhterem hemşirelerim", "ahiret kardeşlerim" diye hitap ettiği hanım öğrencilerine de hidayet yolunu göstermiştir. Günümüzde de pek çok Müslümanın diğer müslüman kardeşlerine karşı muhabbet duymasında, tesanüdlerinin kuvvetli olmasında Said-i Nursi'nin örnek olmak ve yol göstermek bakımından emeği büyüktür. Allah'ın hoşnutluğuna giden yol da müminler arasındaki bu şekilde bir sevgi ve muhabbetten geçmektedir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder