MÜSTAĞNİYET BÜYÜK BİR TEHLİKEDİR
Allah her dönemde kavimlere uyarıp korkutan elçiler göndermiştir. Bu elçiler ve beraberlerindeki müminler içinde yaşadıkları halkı Allah'ın sınırlarını korumaya, yani haram ve helallere dikkat etmeye davet etmişlerdir. Ayrıca Kuran ahlakına uymaya; örneğin sabretmeye, merhametli, affedici ve barışçı olmaya, samimi ve dürüst davranmaya, hayır ve hasenat işlemeye de insanları teşvik etmek için çalışmışlardır. Amaçları ise kavimlerinin Allah'ın hoşnutluğunu kazanacak ihlas sahibi, inançlı kimseler olmalarını sağlamaktır.
Bunların tümü o insanları içinde bulundukları zulümden kurtaracak, dünyada ve ahirette güzel bir hayatla yaşatacak, hatalarından eksikliklerinden arındıracak, iyiliğe, güzelliğe ve de hepsinden önemlisi Allah'ın rızasına iletecek öğütlerdir. Ne var ki insanların büyük çoğunluğu bu öğütlere uymamışlardır.
Düşünebilen ve düşündüklerinden sonuç çıkarabilen bir kimsenin böyle bir durumda -fikri ne kadar farklı olursa olsun- ikna olması gerekmektedir. Çünkü bilmediklerini öğrenmek, eksik olduğu noktalarda kendini geliştirmek, daha güzel ahlaklı, daha iyi düşünen, doğruyu yanlıştan ayırt edebilen insan olmak normal akla sahip olan herkesin sahip olmak isteyeceği özelliklerdir.
Ancak cahiliye ahlakına sahip kimseler sabit fikirli olmakta ısrarcı davranmak, inatçılık gibi özellikleri nedeniyle doğruyu gördükleri halde kabul etmemekte direnirler. İşte bütün bu kötü ahlak özelliklerinin temelinde yatan ise müstağniyet yani kendini yeterli görme hastalığıdır.
Cahiliye insanları kendilerini hemen her konuda yeterli görürler. Hali, düşünceleri ya da tavırları her ne kadar eksik ve yanlış olursa olsun hepsi şaşırtıcı bir şekilde kendisinden emindir. Bu yüzden de doğruya, iyiye, güzele yönelik bir arayışları yoktur. Çünkü kendisini beğenen ve yeterli gören bir insan gelişmeye ihtiyaç duymaz. Kendisine bu konuda öyle bir telkin yapar ki hata ya da eksiklerini fark edemeyecek duruma gelir. Başkaları kendisine fark ettirmeye çalıştığında ise yine dinlemez ve kendi bildiklerine uyar. Bediüzzaman bu müstağniyet hastalığına bir tefekküründe şöyle dikkat çekmiştir:
"Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zahiri sevse de samimi sevmez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalağalarla, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek, adeta takdis eder…" (Lem'alar, s. 263)
Müstağniyet, dinden uzak yaşayan insanların tepki ve yorumlarında, konuşmalarında kısacası tüm tavırlarında kendini gösterir. Öyle ki en sonunda bu kişiler kendilerini Allah'ın azabından ve cehennemden bile müstağni görür hale gelirler.
Allah bu konunun en açık örneklerinden birini Kuran'da iki bağ sahibi arasında geçen konuşmalarda verir. Ayette söz konusu edilen bağ sahiplerinden biri bir mümin, diğeri ise kendisini müstağni gören bir inkarcıdır:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiç bir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm." Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. "Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (Kehf Suresi, 32-36)
Dikkat edilecek olursa malca zengin olan bağ sahibi, bağının kuruyup yok olabileceği konusunda kendisini müstağni gördüğü gibi, kıyamet saatini inkar ederek ahiret azabından da müstağni görmektedir. Buna karşılık yanında bulunan mümin kişi ise onu son derece samimi ve güzel bir üslupla Allah'a çağırırken bir yandan da Allah'ın azabından kendisini müstağni göremeyeceğini hatırlatmaktadır. Bağına girdiği zaman "Maşallah Allah'tan başka kuvvet yoktur" demesi gerektiğini söyler. Ve eğer kendisini mal ve çocuk bakımından daha az güçte görüyorsa; Allah'ın kendisine onun bağından daha hayırlısını verebileceğini, onunkinin üstüne ise gökten bir afet gönderebileceğini hatırlatır. Veya onun suyunu keserse onu arayıp bulmaya güç yetiremeyeceğini de.
Fakat ayetlerde bildirildiği üzere müminlerin hatırlatma ve uyarılarına uymayan bu insanların üzerine bir süre sonra azap hak olur. Azabın kendilerine gelmeyeceğini düşenen bu kimseler bundan sonra pişman olsalar da artık sonuç değişmeyecektir. Nitekim ayetlerin devamında ancak bahçesine gelen afetten sonra bağ sahibinin eski müstağniyetinin yerini pişmanlığın aldığını görürüz:
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de söyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım." (Kehf Suresi, 42)
Bir insan için en önemli kayıp kuşkusuz ki uyarılıp korkutulduğu azabı bizzat yaşamadığı sürece inanmayacak bir ruh hali içerisinde olmasıdır. Allah'ın Kuran'da bizlere aktardığı bu kıssa, kendilerine verilen öğüdü ve yapılan uyarıları dinlemeyen insanlara müstağniyet konusunda önemli bir ibrettir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder