HASET ÖNCE HASET EDENİ EZER
Allah insanı dünya hayatında bir denemeye tabi tutmaktadır. İnsan, başına gelen her olayla, çevresini saran insanlarla, okuduklarıyla, konuştuklarıyla, gördükleriyle ve işittikleriyle denenmektedir. Bu denemeler karşısında vereceği iyi ya da kötü karşılık insanın sonsuz ahiret hayatındaki yerini de belirleyecektir.
Ancak denemeden geçirildiği bu dünya hayatı boyunca güzellik ve nimetlerle dolu bir hayat da yaşayabilir, sürekli azap ve sıkıntı dolu bir ömür de sürebilir. Bu iki farklı yaşam onun hayata, insanlara ve başına gelen olaylara bakış açısına göre belirlenir. Eğer insan nefsinin arzularını ilah edinip, şeytanın ilhamıyla hareket ediyor ve her olaylı olumsuz değerlendiriyorsa, zorluklarla dolu bir hayat yaşıyor demektir. Bu kişi eğer böyle bir hayatı tercih ediyorsa, cehennem azabı daha dünyadayken başlamış demektir. Ama vicdanını izliyor, Kuran ahlakını yaşamak için gayret sarf ediyor ve her olaya güzellikle bakıyorsa, bu kişi için nimetlerle dolu, güzel bir hayat vardır. İnsanlar dünya hayatında şeytanın sevki ile hareket ediyorlarsa, başlarına gelen herşey bu kişiler için bir azap halini alır. Çünkü bakış açıları daima olumsuzdur. Güzellikleri güzellik olarak değerlendiremez, zevk alabilecekleri şeyleri kendi bakış açıları nedeniyle kötülük olarak değerlendirirler. Çektikleri azabın en önemli kaynaklarından bir tanesini de "haset" oluşturur.
Şeytanın insanları kötü yönde etkilemek, birbirlerine düşman haline getirmek için kullandığı en önemli silahtır, haset. Çünkü, bir insanın kıskançlık duyması, Allah'ın yarattığı güzellikleri görememesi, onlardan zevk alamaması, Allah'ı takdir edememesi, Kuran'da övülen güzel ahlakı yaşayamaması ve nimetlere nankörlük etmesi anlamına gelmektedir. Allah'a karşı sürekli bir isyan halinde olan şeytan, haset yoluyla insanları Kuran'dan uzaklaştırmakta, onları Allah'a yönelmekten ve O'nu takdir etmekten engellemektedir. Yani haset, şeytanın insanlara telkininden başka bir şey değildir. İşte bu nedenle beraberinde hep sıkıntı ve huzursuzluk getirir.
Haset, insanlara huzursuzluk getiren böylesine büyük bir zulümken, insanlar neden ısrarla başkalarına hasetle yaklaşır, kıskanç duygular beslerler? Bunun en önemli nedenlerinden biri insanlar arasında yine şeytanın telkini ile oluşan bir üstünlük yarışıdır. "En üstün" olabilmek için herkesten daha fazla beğeni toplamalı, başkalarından daha başarılı, daha zeki, daha uyanık olmalı, "en ön planda" olmalıdırlar. İnsan nefsinin bu arzularına ulaşamadığı zaman, kıskançlık hissi içini yakıp kavurmaya başlar. Çevresindeki insanlar farkında olmasalar da, o sürekli iç hesaplaşmalarla meşguldür. Karşısındaki insanın üstünlüğü ona o kadar büyük bir acı verir ki, o kişiye karşı şiddetli bir kin duymaya başlar. O ve onun gibi kişilere karşı gitgide kabaran öfkesi insanların geneline yönelir ve gerçek sevgiyi asla yaşayamaz. Çevresinde güzel, başarılı ya da ilgi toplayan herkesi kendisine bir rakip olarak görür ve bu nedenle de onları bir nimet ollarak göremez. Başka bir insanın başarısını takdir edemez, başkasının güzelliğini övemez. Karşısındaki insanlara hiçbir zaman iltifat edemez, onların güzelliklerini ön plana çıkaran hareket ve ifadelerden itina ile kaçınır. Aklını sürekli meşgul eden bu haset duygusundan ötürü mantıklı düşünemez, akılcı kararlar veremez.
Kıskançlığın insan üzerindeki en yıkıcı etkilerinden biri de gerçek samimiyeti ve dürüstlüğü yaşamayı engellemesidir. Çünkü karşısındaki insana kalbindeki asıl düşüncesini söyleyemediği için asla dürüst olamaz. Aklını sürekli kıskandığı insanlar, kıskandığı özellikler, kıskandığı yaşam tarzları meşgul eder. Bu nedenle de sinirli, gergin, bunalımlı, neşesiz bir karaktere bürünür, insanlarla beraber olmaktan büyük bir sıkıntı duyar. Güzellikleri yaşamak ve onlardan zevk almak yerine, onların varlığından dahi büyük bir azap duyar. Üstünlüğü fiziksel özelliklerde aradığı için bu azap onu hayatının sonuna kadar takip edecektir. Kıskançlık insana bir şey kazandırmayacağı gibi, beraberinde çok fazla şeyi de götürecektir. Kıskanılan kişiye zararı yok denecek kadar azken, kıskanan kişinin tüm gücü, enerjisi, vakti bu boş düşünce ile geçmiş, insanlara ve güzel olan şeylere sevgi duymamış, hayatından da hiçbir zevk almamıştır. Şeytan başarılı olmuş ve onu tüm insanı duygulardan, güzel ahlaktan uzaklaştırmıştır. Bediüzzaman Said Nursi de hasetin insana çektirdiği zulmü şu şekilde ifade eder.
"Hased önce hasidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur." (Mektubat, s. 257)
Oysa iman eden bir kişi asıl üstünlüğün güzel ahlaktan, imandan, Allah korkusundan, samimiyetten ve dürüstlükten geldiğini bilir. İnsan, sahip olduğu tüm özellikleri Rabbine borçludur. İman eden bir kişi, Allah'ın dilerse kendisine de istediği her türlü nimeti verebileceğini, aklın, başarının, güzel ahlakın samimi bir kalple Allah'a yönelip, tüm dünyevi isteklerden arınmakla olduğunu bilir. Kıskançlığın ve rekabetin müminler için ne kadar büyük bir tehlikeli olduğunu Bediüzzaman şu şekilde ifade eder:
"Enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti, kıskançlıktır. Eğer sırf Allah için olmazsa, kıskançlık müdahale eder, bozar. Nasıl ki bir insanın eli, bir elini kıskanmaz, ve gözü kulağına hased etmez ve kalbi aklına rekabet etmez… Öyle de, bu hey'etimizin şahs-ı manevisinde her biriniz, bir duygu, bir aza hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilakis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdanınızdır." (Mektubat, s. 413)
Bediüzzaman'ın bu hatırlatması müminler için çok büyük bir şifadır. Çünkü iman edenler Kuran ahlakını hakim kılmak için birlik olmanın öneminin bilincindedirler. Kuran'ı rehber edindiklerinden birbirlerine bakışları da her zaman rahmanidir. Karşılarındaki her nimeti onun gerçek Sahibine, yani Allah'a bahşeder ve bunun huzur ve zevkini yaşarlar. Kuran'da tavsiye edilen güzel ahlakı yaşadıklarından, diğer müminlerin güzel özelliklerini övmenin, takdir etmenin asıl üstünlük olduğunun farkındadırlar. Bu nedenle de müslümanlarının başarıları ile sevinir, güzelliklerinden zevk alır, güzel ahlaklarını örnek alır ve överler. Bu nedenle yaşantılarındaki her şey onlara keyif verir, her nimet onları Allah'a daha da yakınlaştırır. Gördükleri her güzellik cennete olan özlemlerini pekiştirir. Ahiret için daha fazla çaba göstermelerini sağlar, azim ve şevklerini artırır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder