HASTALIK MÜMİNE DERT DEĞİL, BELKİ DERMANDIR
Kuran ahlakından uzak olan insanlar bir hastalığa tutuldukları zaman ' Bu hastalık da nereden çıktı, niçin benim başıma geldi' gibi bir düşünceye kapılırlar. Çünkü hastalık onlar için bir olumsuzluk, bir bela, bir sıkıntı, isyan etmeler için bir yoldur. Müminler ise inkar edenlerin tam aksine ters gibi görünen her olayı olduğu gibi hastalığı da çok büyük bir teslimiyet, huzur ve rahatlıkla karşılarlar. Onlar hastalığı da şifayı da verenin Allah olduğunu, bu hastalıkla mutlaka bir hayır dilediğini bilirler, bu nedenle de çok güzel bir ahlak sergilerler. Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde hastalığın bir başka yönüne dikkat çekmiş ve belki de Allah'tan gelen bir "hediye-I Rahmani" olduğunu ifade etmiştir:Ey maraza müptela hasta! Bir zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazılara bir ihsan-ı İlahi'dir, bir hediye-i Rahmanidir. Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsız olduğum halde, bazı genç zatlar hastalık münasebetiyle dua için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki: Hangi hastalıklı genci gördüm; sair gençlere nisbeten ahiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvani hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlahi olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki:
"Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim. Hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki, dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Halık-ı Rahim inşallah sana şifa verir."
Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi gerçekten de kişinin başına gelen bir hastalıkta, kendisi için gizlenmiş sayısız hikmetler vardır. Bu, baş ağrısı ya da grip gibi sıradan bir hastalık da olsa, kanser gibi ağır ve hayati tehlike arz eden bir hastalık da olsa aynı şekildedir. Her hastalık insanın Allah'a olan aczini kendisine bir kez daha hatırlatır. Bu vesileyle insan görür ki, kendi bedeninde olup bitenlere dahi hakim olamıyor, kontrol altına almıyor. Sağlığı veren Allah olduğu gibi, dilediği zaman alan da Allah'tır. İnsana hayatı bahşeden Allah'tır ve insan Allah'a muhtaçdır.
Hastalığın en önemli hikmetlerinden biri de insana dünya hayatının geçiciliğini hatırlatmasıdır. Çünkü insanın sağlam ve kolay kolay zarar görmeyecek sandığı vücud gözle dahi görülmeyecek bir mikroba yenik düşmekte, insan bu mikrop yüzünden elini havaya kaldıramayacak hale gelmektedir. Tek bir mikrop insanın tüm faaliyetlerini engelleyebilmekte, okuyamayacak, konuşamayacak, yürüyemeyecek, nefes alamayacak hale getirebilmektedir. Tüm bu düşünceler, insanın dünya hayatına olan bağlılığını bir kez daha gözden geçirmesine neden olur. Çünkü bu eksiklikler, hastalıklar göstermektedir ki, insanın asıl yurdu burası değildir.
Hastalığın hikmetlerinden biri de kişinin enaniyetinin yani haksız gururunun, kibirinin kırılmasıdır. Çünkü bir insanın canı ve sağlığı, sahip olduğu herşeyden daha mühimdir. Oysa hastalık insanın en değer verdiği şeyini elinden almakta ve insan bu konuda hiçbir şey yapamamaktadır. Çünkü hasta olduğu süre boyunca ne kendini beğenecek, ne de etrafındakilere gösteriş yapabilecek durumdadır. Tam tersine onların kendisine bakmalarına, belki de bir bardak su ikram etmelerine ihtiyacı vardır…
Bediüzzaman Said Nursi de tefekkürlerinde hastalığın hikmetleri üzerinde önemle durmuş ve hatta bir tanesinde hastalığın kişiye dert değil, derman olduğunu söylemiştir:
Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük karlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor- ta meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Çünkü ibadet iki kısımdır. Biri müsbet ibadettir ki, namaz, niyaz gibi malum ibadetlerdir. Diğeri menfi ibadetlerdir ki, hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibetzede aczini, zaafını hisseder, Halık-I Rahimine iltica eder, yalvarır. Halis, riyasız, manevi bir ibadete mazhar olur. Ey tahammülsüz hasta, insan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, ahireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Sermaye-i ömrünü bad-I hava boş yere sarf ettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: Layemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.Sen açlıkla onun Rezzak ismini tanıdığın gibi, Şafi ismini de hastalığında bil. Elemler, musibetler bir kısım esmasının ahkamını gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem'alar ve rahmetten şualar ve şuaat içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel manaları bulursun.
Said Nursi'nin de ifade ettiği gibi hastalık insanın güzel ahlakını, samimiyetini, Allah'a olan güçlü imanını göstermesi bakımından önemli bir denemedir. Kişinin imanı, sabrı, tevekkülü, kader inancı, Allah'a olan teslimiyeti bu hastalık esnasında denemeden geçer. Çünkü kimi insanlar Allah'a iman ettiklerini ve bunda samimi olduklarını söylerler, ancak en ufak bir zorlukla karşılaştıklarında hemen zaafiyet gösterir, isyan ederler. Müminler ise böyle bir durumda hemen Allah'tan bağışlanma diler, samimiyetle ve içtenlikle yalvararak dua eder, güzel ahlaklarıyla insanlara örnek olurlar. Dolayısıyla bu tip imtihanlarda yalnızca müminlere has, derin bir imani zevk vardır. Tüm bunlarla birlikte hastalık, iman edenlerin Allah'a daha da yakınlaşmalarına vesile, imanına iman katması için de güzel bir yol olur. Önemli olan bu güzellikleri fark edebilmek ve bunların neşesini yaşayabilmektir.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder