KALPLERE SİNSİCE VESVESE VERENLER
De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine, insanların (gerçek) ilahına; 'Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım). (Nas Suresi,1-6)
Kuran'ı Kerim'in Nas Suresi'nde insanların kalplerine kuşku düşürüp duran, onlara vesvese veren insanlar ve cinler olduğundan bahsedilir. Hannas olarak adı geçen bu vesvese vericiler, aynı şeytanın insanları imanları konusunda kuşkuya düşürmeye, ibadetlerini engelleyip, onları boş kuruntulara kaptırmaya ve Allah'ı ve ahireti unutturmaya çalışması gibi, etraflarındaki insanlara bu yönde şüphe verme uğraşısı içindedirler.
Bu vesvese veren insan ve cinler, insanlar için önemli bir tehlikedir. Çünkü onlara kaderin işlediğini unutturmaya, herşeyin insanların kendi kontrollerinde olduğuna inandırmaya çalışır, tevekkül etmelerini engelleyip, ahiretin varlığından gafil kılmaya çalışırlar. Sözleri, davranışları, olaylar karşısındaki yorumları, bakışları, hatta gülüşleri ile, insanları dinden, ahiretten, Allah'ın varlığını ve birliğini düşünmekten alıkoymaya çalışmak bu varlıkların bir görevidir.
Allah, dışarıdan bakıldığında hayır ya da şer gibi görünen birçok olayla insanları denemelere tabi tutar. Bu sırada da kullarından tüm bu olaylar karşısında sürekli olarak Kendisine dönüp yönelmelerini, her ne ile denenirlerse denensinler bu olanların Allah katında binlerce yıl öncesinde yaratılmış ve hayırla neticelenmiş olaylar olduğunu bilip, teslimiyet içinde olmalarını ister. Kadere teslimiyet, kaderi daima güzel ve hayırlı görmek bir müminin en belirgin özelliklerinden biridir.
Kader konusuyla ilgili olarak Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri "Kaderin herşeyi çok güzeldir. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir" diyerek Allah'ın yarattığı kaderi övgüyle yüceltmiş, Rabbine olan boyun eğiciliğini ve güvenini bu şekilde ifade etmiştir.
Etrafımızda meydana gelen her olay çok büyük bir düzen, kusursuz bir kurgu içinde gelişmektedir. Bu olayların tamamı daha henüz biz doğmamış, anne-babalarımız, dedelerimiz, hatta atalarımızın ataları doğmadan evvel Allah'ın katında Zat'ı tarafından yaratılmış ve o an içinde de yine O'nun tarafından sonuçlandırılmış bir kader üzerindedirler. Çünkü Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Bunlar ne kadar bizim tabi olduğumuz zaman içerisinde yavaş yavaş ve vakti geldikçe, sanki bir takım olayların neticesinde meydana geliyormuş gibi görünseler de aslında herbiri Rabbimiz tarafından en ince ayrıntısına kadar tasarlanmış, düzenlenmişlerdir. Tümünün meydana geldiği an, mekan, olaylar, kişiler ve diğer her detay Allah tarafından bilinmektedir. O'nun kontrolü dışında bunlardan tek bir tanesi üzerinde, tek bir küçük değişiklik dahi meydana gelemez. Ancak insanların büyük bir kısmı son derece önemli olan bu kader gerçeğini sanki karmaşık bir bilgiymiş gibi algılama yanılgısı içine girerler. Bunun sonucunda da, olayların akışını insanlar, şartlar, zaman ve tesadüfler gibi etkenlerin belirlediğine inanan çarpık bir inanç taşırlar. Ve sürekli hayatları boyunca gerçekleşen olayların endişe ve telaşını yaşarlar. Bir işleri ters gittiğinde üzülür, ümitsizliğe kapılırlar.
Oysa, Allah'ın yarattığı kadere teslim olan bir insan, her ne olayla karşılaşırsa karşılaşsın olayları daima sevinç ve tevekkülle karşılar. Allah'ın kendisi için neler yarattığını izlemenin zevk ve heyecanını yaşar. Çevresinde kendisine ümitsizlik, karamsarlık, mutsuzluk, telaş, korku veya panik hissi vermeye çalışan insanların tavırlarına karşı daima uyanık olur, onlardan etkilenmez. Hatta onlara da Allah'ı ve kaderi hatırlatır.
Ancak imanı yaşamaktan yoksun olan, zaaf sahibi insanlar şeytanın bu telkinlerine çok açık olurlar, hemen ümitsizliğe, mutsuzluğa, güvensizliğe sürüklenirler.
Şeytanın bu sinsi mücadelesi ilk insandan bu yana devam etmektedir. Böylece insanlara Allah'ın büyüklüğünü, herşeyin kontrolünün Allah'ta olduğunu, dünyanın geçici metalarla dolu bir yer olduğunu, sonsuz ahiretin varlığını unutturmaya ve insanın vicdanının sesini dinlemesini engellemeye çalışır.
Ancak Allah'ı veli edinen, her işinde O'na yönelip dönen bir insan üzerinde şeytanın hiçbir etkisi yoktur ve Allah'ın Kuran'da da bildirdiği gibi şeytanın hilesi zayıftır. Kalbi imanla dolu olan, Allah'ın kadrini gereği gibi takdir edebilen bir akıl sahibi için tek rehber Kuran'dır. Kuran'ı rehber edinenler içinse hak ve batılın ne olduğu çok açıktır.
İnsanın hakkında endişe edip üzüleceği hiçbir konu olamaz. Meydana gelen küçük ya da büyük her olayda çok büyük hayırlar ve güzellikler vardır. Tümü; Allah'ın katında milyonlarca yıl öncesinde olup biten ve bir mümin için mutlak hayır olarak tamamlanmış olaylardan başka birşey değildir. Eğer bir kişi iman etmiş ise o artık Allah'ın koruması altındadır. Başına gelen her olay mutlaka onun hayrına, iyiliğine sonuçlanacak ve Allah'ın izniyle cennete yaklaşması için birer adım olacaktır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder