DÜNYA İÇİN YAPILAN DÜNYADA KALIR
Dünya hayatı büyük bir hızla geçiyor. İnsanlar yılların dahi hesabını yapamadan kendilerini ilk önce okul sıralarında, ardından işyerlerindeki masalarında, daha sonra çocuklarıyla, birkaç yıl sonra da torunlarıyla birlikte pakta gezerken buluyor. Yaşı yirmilerdeyken bir anda ellili yılları geride bıraktığını, kendi hesaplarına göre hayatının sonlarına yaklaştığını aniden fark ediyor. Çok rahatlıkla spor yaptığı, koşup hareket ettiği bedeni, neredeyse ayağını bir kaldırıma dahi yükseltemeyecek kadar güçsüzleşiyor. Çok keskin gören gözlerine perde iniyor, pırıl pırıl parlayan cildi derin çizgilerle doluyor. Eski resimlerine baktığında yılların üzerinde çok büyük değişiklikler yaptığını fark ediyor. Ruhu ne kadar koşup oynamak, hızla yürümek yada eğlenmek istese de bedeni buna kesinlikle izin vermiyor. Tüm bu gerçekleri fark ettikten sonra, oturup düşünmeye başlıyor.
Sahip olduğu evi, içine özenle yerleştirdiği pahalı eşyaları, bağları bahçeleri, kurduğu şirketi, bankadaki parası… Bunların kendisine bundan sonra ne gibi bir faydası olacağını, ölümünden sonra ise hiçbir anlamı kalmayacağını düşünüyor. Aklına kendi babası, annesi, dedeleri geliyor. Onlardan geriye kalanların bu kişilere ölümlerinden sonra hiçbir yardımlarının olmadığını anlıyor. Dünyanın geride kalanları büyük bir aşınmaya uğrattığını, nice güzel renklerin solduğunu, bitkilerin zamanla kuru bir dal haline geldiklerini, en yeni diye düşündüğü eşyaların daha zamana direnemediklerini bir kez daha fark ediyor. En önemlisi de onları kullananların, elde etmek için büyük bir hırs içinde çalışan insanların ölümleriyle birlikte, bunları arkalarında bırakmak durumunda kaldıklarını görüyor. Bunun en zengin insan için de, en fakir insan için de aynı şekilde olduğunu aklından hiç çıkarmıyor. Büyük paralar verip aldıkları değerli eserlerin, yaptırdıkları yüksek sütünlu evlerin, içinde en güzel çiçeklerin yer aldığı geniş bahçelerin, paha biçilmez mücevherlerin sahipsiz kaldığını görüyor. Bu kanunun istisnasız tüm dünya tarihi boyunca işleyip işlemediğini sorguladığında ise karşısına çok büyük bir gerçek çıkıyor. Nice firavunların, nice kralların ve imparatorların hep aynı sona ulaştıklarını şaşkınlıkla hatırlıyor. Çünkü bu kişilerden hiçbirinin öldükten sonra yanlarına tek bir parça eşyalarını dahi almaları mümkün değil. Yanlarında götürmek için vasiyet ettikleri eşyaları ise toprak altında öylece duruyorlar. Oysa onların ruhları Allah katında çoktan hesaba çekilmiş, yaptıklarıyla karşılıklarını almışlar. Allah Hakka Suresi'nde bu insanların kıyamet günü ağızlarından dökülen sözlerini şu şekilde aktarmaktadır.
"Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiç bir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 27-29)
Yaptırdıkları altın kubbelerini, içinde sefahat sürdükleri saraylarını, gümüş tavanlarını, billur kadehlerini arkalarında bırakarak gitmişlerdir. Bu insanlar yaptırdıkları herşeyi dünya üzerindeki zevkleri için yaptırmışlar, kendilerini Yaratan Allah'a karşı sorumluluklarını bilmemişlerdir. O'nun rızasını kazanmak için çaba sarf etmemişler, dünyanın kendilerini O'na karşı koruyup kollayacağı zannına kapılmışlardır. Dünya hayatının her bir anının O'nun kontrolünde olduğunu anlamazlıktan gelmişlerdir. Etraflarındaki altınların, billur kapların, bahçelerin ve tüm diğer servetlerin gerçek sahibinin kendileri değil, Allah olduğunu görmezlikten gelmişlerdir. Önlerinde nice örnek olmasına ve bunlar arasında hiçbir istisna olmamasına karşın bu duyarsızlıklarını pervasızca sürdürmüşlerdir.
Oysa Allah dünya hayatında insanları cezbeden tüm süsleri, onlara sadece bir meta olarak sunmaktadır. Bunların tek varolma amacı, herbiriyle ahiret yurdu için hayırlı işler yapılmasıdır. Bediüzzaman da dünyanın ve üzerindekilerin bu yönü üzerinde durmuştur. Onu bu haliyle, üzerinde ekim yapılıp ürün toplanan bir tarlaya, bir eğitim alanına ve üzerinde ahiret için ecir kazanılan bir pazara benzetmiştir.
"Bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir, bir talimgahtır, bir pazardır. Elbette arkasında bir mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzma gelecektir."
Oysa insanların çok büyük bir çoğunluğu bu gerçeği gözardı ederek, dünya üzerindeki herşeye tutku derecesinde bağlanırlar. Var olmalarının tek nedeninin bunları kullanıp tüketmekten ibaret olduğunu düşünürler. Bunların kaynağını, Yaratıcısını ve yaratılış amacını akıllarına getirmezler. Bir gün tüm bunları arkalarında bırakarak öleceklerini unuturlar. Oysa tüm bunlar aynı güzel kokulu ve dikkat çekici rengiyle insanlara süs olarak yaratılmış bir çicek gibidir. Bunlar sadece dünya hayatının süsleridir. Ancak dünya ehli onların bu yönünü unutur ve hiç yokolmayacak gibi şiddetli bir tutkuyla bağlanır. Allah Hadid Suresinde dünya hayatının üzerinde taşıdığı bu süslerin karşılaşacağı mutlak sonu şu şekilde açıklamaktadır.
"Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir… " (Hadid Suresi, 20)
Oysa iman eden bir insan dünyada hoşuna gidecek, Allah'a olan yakınlığını ve şükrünü artıracak, kendine Allah yolunda güç, kuvvet kazandıracak olan herşeyi en güzel şekilde kullanırken, diğer yandan bunların gerçek mahiyetini de aklından çıkarmaz. Asıllarının ahiretteki cennet mekanlarında olduğunu bilir. Dünyada iken ahirette kendisi için kazanç olacak salih ameller peşinde olur. Dünyasını değil ahiretini zenginleştirecek, huzurlu ve mutlu kılacak olan eserler ortaya çıkarır. Elini attığı herşeyde mutlaka Allah'ı razı edecek ve O'nun dostluğunu kazanacak bir çaba içinde olur. Kuran ahlakını hem kendi üzerinde hem de dünya üzerindeki insanlarda hakim kılacak salih amellerde bulunur. Amaçlarını nefsinin tutkulu arzuları değil, Kuran'da bildirilen ulvi hedefler belirler. Bu hedefler ona dünyada nimet bolluğu, hepsinin üstünde Allah'ın kadrini takdir edebileceği bir akıl, Kuran'ın hikmetlerini kavrayabilme anlayışı ve üstün bir ahlak kazandırır. Allah tüm nimetlerinin kapılarını bu kişilere açar. İşte bu kişilerin dünya hayatında yaptıkları, ahirette bir güzellik olarak karşılarına çıkar. Onlara cennetin kapılarını açar, nefislerinin arzu ettiği sayısız güzelliği ve hepsinin üstünde de Allah'ın rızasını kazandırır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder