MÜSLÜMAN YÜKSEK İDEAL SAHİBİDİR
Din kişiye hem güzel ahlak içinde yaşama, hem de çevresindekilere bu ahlakı hatırlatma sorumluluğunu yükler. Ancak dinin anlatılması ya da hatırlatılması denince akla sadece sözle ifade gelmemelidir. Çünkü bir kişinin haliyle, tavrıyla, bakışlarındaki ifade ile de Allah'ı, hak dini hatırlatması mümkündür. Hatta Bediüzzaman Said Nursi'nin de belirtiği gibi kimi zaman "Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor" olabilir.
Bu bakımdan iman eden bir kimse aynı zamanda herkese örnek olacak hal ve tavır içinde olmalıdır. Şüphesiz bunun için de güzel ahlakıyla birlikte yüksek bir hedefe sahip olması ve sürekli bir gelişim, ilerleme arayışı içinde bulunması gerekir. Dolayısıyla müslümana yakışan -Allah'ın dinini temsil eden bir kişi olarak- dinin kazandırdığı üstünlükleri en güzel şekilde yansıtmayı hedef edinmesi, orta bir yolu seçmekten, azına razı olmaktan da haya etmesi olacaktır.
Bunun için de kişinin sabah kalktığı andan itibaren kendisini geliştirmek, daha fazla hayır kazanmak, daha üstün ahlaklı olmak, vicdanını daha çok kullanmak gibi hedefler belirlemesi, bu yönde niyetini tazelemesi gerekir. Bediüzzaman kişinin amacının büyüklüğünün önemine bir sözünde şöyle dikkat çekmektedir:
"Maksadın büyümesiyle himmet de büyür ve hamiyet-i İslamiyenin galeyanı ile ahlak da tekemmül eder." (Divan-ı Harb-i Örfi, s.59)
Nitekim kişinin her gün ahlakına katacağı yeni bir güzellik, hem kendisi hem de çevresi için bir nimete dönüşecektir. Bu kişi hem Allah'ın razı olacağı salih mümin ahlakına daha yakınlaşmış olacak, hem de etrafındaki kişilere güzel bir örnek teşkil edecektir. Bu bakımdan salih bir müslüman bir an bile vaktini boşa geçirmez, bir işten boşaldığında hemen başka bir işe yönelir. Zihni hep bir hayır arayışı içindedir ve Allah'ın rızasını kazanmak, kendisini Allah'a yakınlaştıracak yollar aramak gibi yüksek hedefleri vardır. Ayrıca müslümanın hedefi Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak olduğu için, doğal olarak ahlakında, halinde, tavrında, konuşmasında da en güzelini, en mükemmelini elde edene kadar arayış içinde olacaktır.
Dinsizlik ise tam aksine kişiyi tembelliğe, bitkinliğe, boşluğa kısacası amaçsızlığa sürükler. İman etmeyen kimseler bu bakımdan etraflarında gelişen olaylara karşı son derce duyarsız kalırlar. Onların düşüncelerine göre içinde yaşadıkları topluma faydalı olmaları ya da olmamaları, bir çıkar elde etmeyecekleri sürece, bir şey değiştirmeyecektir. Halbuki Allah "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Mü'minun Suresi, 115) ayetiyle bu yanılgıya dikkat çekmektedir. Hiçbir yüksek hedeflerinin, amaçlarının olmaması doğal olarak bu kişileri boş, faydasız meşgalelerle, konuşmalarla vakit geçirmeye iter. Yapacak faydalı bir işlerinin olmaması, daha doğrusu böyle bir taleplerinin bulunmaması, bunun eksikliğini, ihtiyacını duymamaları bu kişilerin vicdanları ile hareket etmemelerinden kaynaklanır. Bediüzzaman yine çok hikmetli bir şekilde bu tür kişilerin durumunu bir sözünde şöyle ifade etmektedir:
"En bedbaht, en muzdarip, en sıkıntılı işsiz adamdır. Zira, atalet ademin biraderzadesidir; say, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır." (Hutbe-i Şamiye, s. 138)
Üstad'ın da belirttiği gibi tembellik, uykulu, bezgin, amaçsız bir hal zannedilenin aksine kişiyi dinlendirmek yerine daha da yoran, yıpratan bir durumdur. Aynı zamanda böyle bir ruh hali kişi için son derece zahmetli, rahatsız edici bir azaba dönüşür. Dolayısıyla bitkinlik, bezginlik, uyuşukluk, sürekli mücadele edilmesi gereken bir bela gibidir.
Akıl, vicdan ve sağduyu sahibi bir insanın boş işlerle uğraşıp, gafilane, uyuşuk ve bezgin bir hayat sürmesi, kendisini rehavete bırakması mümkün değildir. Nitekim müminler de imani yakin içinde dinç, canlı, neşeli, şevkli ve çalışkandırlar. Bu bakımdan müminlerin şuur açıklığıyla, zindelikle, dinamizmle, şevkle yaptıkları işler de, hem kısa zamanda sonuçlanır, hem de güzel, hayırlı sonuçlara vesile olur.
Dolayısıyla bir kimsenin yapacak hiçbir şeyinin, hiçbir amacının olmaması bu kişinin iman zafiyeti içinde olduğunun önemli delillerinden biridir. Çünkü Allah'tan korkup sakınan, vicdanını kullanan bir kişi için boşa geçirecek vakit yoktur. Ayrıca iman sahibi bir kimse vaktini kendisine tanınan bir fırsat olarak gördüğünden, her anının hakkını vermeye gayret eder, karşısına çıkan herşeyin sorumluluğunu üstlenir, hatta daha fazlasına talip olur. Bu bakımdan müminler imanlarının nuru ve bereketiyle hep kendilerinden istifade edilen, çevrelerine fayda, hayır ve güzellik getiren kimseler olurlar.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder