HAMİYET-İ İSLAMİYE, NUR-U İMANDAN YANSIYIP DALGALANAN BİR ZİYADIR
İslam ahlakını yaşamayan bir kişi, çevresindeki insanların zulüm ve eziyet görmelerine, sefalet içinde yaşamalarına, maddi ve manevi çöküntü içinde olarak ömürlerini heba etmelerine aldırış etmez. Kendisini ilgilendiren sorunlar haricinde toplumsal sorunlara karşı son derece ilgisizdir, bunlara çözüm bulmak için hiçbir gayret göstermez. Ama başkalarının hem bu sorunlara, hem de muhtemel oluşabilecek şahsi sorunlarına çözüm getirmesini büyük bir arzu ile ister. İşte bu ruh halinin temelinde dinsizliğin getirdiği bencil, şefkatsiz, umursuz ve şevksiz ahlak yatmaktadır. Kuran ahlakının insana kazandırdığı topluma ve insanlığa karşı sorumluluk bilinci de eksik olduğundan, yardımlaşma ve fedakarlığın yerini sadece rekabet alır. Bu nedenle de kendi hayatını idame ettirebilmek için başkalarını ezmesi, onları yenmesi ve kendi tabiri ile "hayat savaşında onlara üstün gelmesi" gerektiğine inanır.
Halbuki din insana sadece kendisine karşı değil, aynı zamanda içinde yaşadığı topluma, hatta tüm insanlığa karşı bir takım sorumluluklar yükler. Örneğin bir toplumun refah seviyesi, ahlaki yapısı veya kişilerin dinlerini ne derece bildikleri ve yaşadıkları bir mümini çok yakından ilgilendirir. Bunlardaki eksiklik karşısında vicdanı hemen harekete geçerek, o topluluğa en mükemmel yaşam modelini kazandırmaya çalışır. Bunun için kendi imkanları dahilinde yapabileceğinin en fazlasını yapması her bireyin sorumluluğudur. İşte müslümanları vicdanlarını kullanarak harekete geçiren bu duygu "Hamiyeti İslamiye"dir. Bu nedenle İslam ahlakının gerçek manasıyla yaşandığı toplumlarda insanlar arasında dostluk, yardımlaşma, merhamet, refah ve bolluk, barış, huzur ve güvenlik egemen olur.
Mümin akıl ve vicdan sahibi olmasından dolayı hamiyeti islamiyesi güçlü olan kişidir. İçinde her zaman doğru ve güzel olanı savunma isteği ve şevki vardır. Bulunduğu ortam ve koşullar ne olursa olsun Rabbini en çok razı edecek tavrı arar, bulur ve tereddütsüz uygular. Önüne çıkan hiçbir durum onun hayırlı ve güzel olan davranışı uygulamasına mani olamaz. Bilakis zor ve sıkıntılı gibi görünen anlar şevkini ve neşesini daha da artırır. Çünkü hamiyetinden dolayı karşılaşabileceği muhtemel tehlikelere, kurulan tuzak ve hilelere karşı cesur ve yılmaz karakterlidir. Halbuki gerçek iman sahibi olmayan bir kişi çoğu zaman kendi inandığı basit bir fikri bile savunma kararlılığı ve cesareti gösteremez. Zorlukları göze alamaz. Kendilerine zarar gelme ihtimaline karşı çok korkak olur, dolayısıyla da güzel ahlak göstermekte çekimser kalır.
"Hamiyet-i İslamiye, nur-u imandan in'ikas edip dalgalanan bir ziyadır" diyen Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu sözünü bizzat üstün ahlakı ile insanlara göstermiş kıymetli bir İslam büyüğüdür. Bu konuyla bağlantılı olarak sizlere Bediüzzaman Said Nursî'nin Tarihçe-i Hayatı'ndan çarpıcı bir bölüm aktaracağım;'…Bediüzzaman Said Nursî'ın Barla'ya nefiy sebebi ise; kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle hücra bir köye atılarak ruhunda mevcud hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine mani olmak, onu konuşturmamak, söyletmemek, İslâmî imanî eserler yazdırmamak, âtıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle mücahededen ve Kur'ana hizmetten menetmek idi. Bediüzzaman ise, bu plânın tamamen aksine hareket etmekte muvaffak oldu; bir an bile boş durmadan, Barla gibi tenha bir yerde Kur'an ve iman hakikatlarını ders veren Risale-i Nur eserlerini te'lif ederek perde altında neşrini temin etti. Bu muvaffakıyet ve bu muzafferiyet ise, çok muazzam bir galibiyet idi… Dinsizler, Bediüzzaman'ı yok edememişler, uyuşmuş kalb ve akılları ihtizaza getiren İslâmî ve imanî neşriyatına mâni olamamışlardı. Bediüzzaman'ın yaptığı bu dinî neşriyat, yirmi beş senelik eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak devrinde hiçbir zatın yapamadığı bir iş idi.'
Bediüzzaman Hazretleri'nin hamiyeti islamiyesinin kendisine kazandırdığı cesaret ve azmi anlatan bu bölüm müslümanlar için çok güzel bir örnektir. Nitekim bir insanın hamiyeti islamiyesinin gücü imanıyla doğru orantılıdır. İnsan Allah'a ne kadar yakın, kalben ne kadar bağlı olursa Kuran ahlakını ve hükümlerini yaşama ve anlatma isteği, dolayısıyla hamiyeti islamiyesi o kadar güçlü olur. Hamiyeti islamiyenin güçlü olması ise müslümanlar nezdinde bir güvenilirlik alametidir.
Bu halet-i ruhiye ile mümin her gün bir öncekinden daha büyük bir şevkle güne başlar. Dini yaşamanın, Cenab-ı Allah'a ibadet etmenin neşesini her an yaşar. Dur durak tanımaz, yorulmak bilmez. Kuran'da İnşirah Suresi 7. ayetinde de bildirildiği üzere "boş kaldığı vakit, durmaksızın dua ve ibadetle) yorulmaya devam eder" ve Allah'ın izniyle kesintisiz ecir kazanır. Din adına yapılacak her hayırlı işin tek sorumlusu olarak sadece kendisiymiş gibi düşünür ve hareket eder. Bu yaşam modelini mümin ölene dek sabır ve sebatla sürdürür. Buna karşılık Allah ciddi ve ihlaslı çabasına karşılık olarak dünyada da ahirette de onu en güzeliyle mükafatlandırır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder