KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
Düşünmek, olayları tahlil etmek, her olaydan bir sonuç çıkartarak ibret almak çok ender insana ait bir özelliktir. İnsanların büyük bir çoğunluğu "ezbere" diyebileceğimiz bir hayat yaşarlar. "Ezbere" yaşanan hayatın en belirgin özelliği insanların düşünerek buldukları doğrulara uymak yerine çevrelerinden, ailelerinden görüp öğrendiklerine uymalarıdır. Bu nedenle insanların büyük bir bölümü çevresinin bir kopyası olarak yaşamını sürdürür. Gördüklerinin dışına çıkamaz, ne gördüyse aynen uygular. Allah Kuran'da hiç düşünmeden, doğru mu yanlış mı diye tahlil etmeden körü körüne gördüklerine uyan insanlar için Kuran'da şöyle bildirir:
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?
İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 170-171)
Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi insanları birçoğu neyi niçin yaptıklarını, söyledikleri şeylerin gerçek anlamını dahi bilmezler. Ancak büyük bir kararlılıkla ve ısrarla bunları savunurlar. Çünkü bunlar kendilerine atalarından miras kalmıştır ve çevrelerinden de hep bunları görmüşlerdir. Örneğin sıkıntı verecek zor bir durumla karşılaşan biri hemen şikayet eder. İnsanlara yakınır, hatta ağlar. Dünyasının başına yıkıldığını düşünür ve hemen ümitsizliğe kapılır. Bu tavrı ise ailesinden, çevresinden gördüğü tepkilerin aynısıdır.
Oysa karşılaştığı olaylar üzerinde biraz düşünen her insan olayların gerçek yüzünü görecek, dolayısıyla tepkileri diğer insanlardan çok daha farklı olacaktır. Örneğin tefekkür ehli bir insan zorluklarla karşılaştığında, meydana gelen her olayın kendisini denemek için Allah tarafından yaratıldığını düşünür. Bu olaylar karşısındaki tavrının ise ahirette mutlaka karşısına çıkacağını bilerek davranır.
Kuran'da bizlere hayatlarından bazı kesitler aktarılan elçilerin tavırları onların tefekkür ehli kişiler olduklarını ve her olayda Allah'a dönüp yöneldiklerini göstermektedir. Örneğin Mekke'den çıkartıldıktan sonra bir mağaraya sığınan Hz. Muhammed yanındaki arkadaşını teskin etmiş ve ona hemen olayın batıni yönünü hatırlatmıştır:
Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkara edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40)
En zorlu anlarda bile salih müminler olayların iç yüzünü unutmaz ve hemen Allah'ın kendileriyle olduğunu, O'nun dilemesi dışında hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceğini bilerek huzur ve güven duygusu duyarlar. Örneğin hayatı boyunca hayır ve hasenat peşinde koşarak hizmet eden, iffetli ve onurlu bir insan masum olduğu halde iftiraya uğrayabilir, aleyhinde sözlü veya fiili haksız saldırılar gerçekleşebilir. Düşünerek gerçekleri gören ehli iman bu olayların ecrini ve manevi olgunluğunu artırmak için Allah tarafından yaratılan olaylar olduğunu bilir. Bu olaylara güzel bir sabırla sabrettiği, korkuya ve hüzne kapılmadan sükunet ve tevekkülle karşılık verdiği zaman Allah'ın kendisinden razı olacağını, ve bunun sonucunda Allah'ın kendisine kendisinden alınandan daha güzeli ve daha hayırlısı ile karşılık vereceğini düşünür. Yakın bir gelecekte tüm bu olayları sevinç ile anacağını, tüm bu olaylarda büyük hikmetler gizli olduğunu kendi kendine müjdeler.
Tefekkür ehli bir insan, kendisine atılan her iftirayı ve kendisine yönlendirilen her türlü haksız suçlamaları Allah'ın gördüğünü ve işittiğini bilir. Hatta düşmanları kendisine tuzak kurarlarken Allah'ın hepsini izlediğini, onların kurdukları tuzaklardan haberdar olduğunu ve inkar edenlerin tüm tuzaklarını bozarak onların başına geçireceğini düşünür.
Bediüzzaman Said Nursi hayatı boyunca her karşılaştığı olayda Allah'a yönelmiş, en sıkıntılı anlarında dahi Allah'ın yarattığı hayır ve güzellikleri görebilmiş takva sahiplerine önder olmuş mübarek bir insandır. Bediüzzaman Hazretlerinin değerli tefekkürlerini topladığı Risale-i Nur Külliyatı onun her olayda gördüğü hayır ve hikmetleri bizlere aktarır ve yol gösterir. Said Nursi Hazretlerinin Eskişehir hapishanesindeyken yazdığı mektubundaki tefekkürleri şöyledir:
"Madem biz kadere teslim olup, bu sıkıntıları ziyade sevab kazanmak cihetiyle manevî bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor; ve madem hakkalyakîn derecesinde yakînî bir kat'î kanaatımız var ki: Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirane, müteşekkirane bir mücahede-i maneviye yapıyoruz diye şekva etmemek lâzımdır."
Olayların üzerinden düşünmeden geçen ve Allah'ın hikmetlerini görmezden gelen bir insan elbetteki zorluklardan ve sıkıntılardan zevk alınmasını anlayamaz. Özellikle inkarcılar müminlere zorluk yaşattıklarını, onlara zulmettiklerini zannederler ancak aslında müminlere kurdukları tuzaklara kendileri düşerler. Müminlere zarar verdiklerini düşünürlerken, onların vesilesi ile müminlerin cennetteki dereceleri artar. İnkarcıların zulmüne güzel bir sabırla sabrettikleri ve Allah'ın kendilerine yardımının çok yakın olduğuna iman ettikleri için Allah onlardan razı olur ve onları ahirette cennetinde ağırlayacağını müjdeler.
Allah bir ayetinde Hz. Davud'u insanlara örnek vermiş ve onun daima Allah'a yöneldiğini bildirmiştir:
Sen onların söylediklerine karşı sabret ve bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelen biriydi. (Sad Suresi, 17)
İnsanlar Kuran ahlakının kişilere kazandırdığı özelliklerin hepsini bilirler. Ancak bunların üzerinde düşünmedikleri için üstün bir ahlaka ve takvaya erişemezler. Örneğin insanların büyük bir bölümü sorulduğunda ahiretin varlığına inandığını söyler. Ancak ahiret üzerinde düşünmediği için, cennetin ve cehennemin varlığına kesin bir bilgi ile iman eden biri gibi davranamaz. Tefekkür ehli ise kıyamet gününü, cenneti ve cehennemi, hesap anını daima derin derin düşünür. Örneğin sonsuza kadar sürecek bir azabı düşünürken öncelikle sonsuzluk üzerinde derinleşir. Ölümden sonra katrilyonlarca yıl geçse bile bitmeyecek ve asla tükenmeyecek olan hayatı başlayacaktır. Bu hayatının cennette veya cehennemde nasıl geçeceğini düşünür ve Allah'ın azabından şiddetle korkup sakınır. Allah bir ayetinde elçileri için şöyle buyurmaktadır:
Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 46-47)
Tefekkür eden bir insan her konunun ve her kavramın aslına ulaşabilir. Bediüzzaman Hazretleri tefekkürün önemini bir yazısında şöyle belirtmiştir:
"Ümit ediyorumki, Cenab-ı Hak kabul etse, tevfik verse, yazılanlar dalalet bulutlarını dağıtmaya kafidirler. Her derdin devası içinde var demeyeceğim; fakat mühlik dertlerin ağleb devası, yazılanlarda vardır. Siz onların mütaalasını, kıymettar bir ibadet olan tefekkür nevinde telakki ediniz."
Bediüzzaman Hazretleri, yukarıdaki sözünde olduğu gibi daha birçok sözünde insanları Risale-i Nur yoluyla tefekkür etmeyi tavsiye etmektedir. Risale-i Nurda Bediüzzaman Hazretleri Kuran ayetlerini ve hayatı boyunca karşılaştığı olayları tefekkür etmiştir. Risale-i Nur'u okuyanlar ise bu tefekkürlerden istifade ederek birçok konunun özünü kavrama ve içyüzünü görme imkanına sahip olmuşlardır. Bugün de bu konuda çalışmalar yapanlar ve insanları düşünmeye sevkeden eserler meydana getirenler insanların dünya hayatının gerçek yüzünü görmelerine vesile olmaktadırlar.
Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur'da üzerinde durduğu bir konu ise tefekkürün iman gözüyle olmasıdır. Tarih boyunca birçok filozof veya düşünür tefekkür etmişler ancak olaylara iman gözüyle değil de hep imansızlıkla baktıkları için sapkın fikirlere ve ideolojilere saplanmışlardır. Allah bir ayetinde "İçten (Allah'a) yönelenden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Mümin Suresi, 13) buyurmuş ve düşünerek öğüt almak için içten Allah'a yönelinmesi gerektiğini bildirmiştir.
Çevresinde gördüğü herşeye iman gözüyle bakarak tefekkür eden müminler Allah'ın ilminin sırlarını, O'nun sonsuz gücünü ve aklını en fazlasıyla görmek için gayret ederler. Allah bir ayetinde müminlerin Allah'ın yaratışı konusunda düşündüklerini ve bundan dolayı korkularının arttığını şöyle bildirir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur." (Al-i İmran Suresi, 191-192)
Ancak her gördüğü olay ve varlık üzerinde düşünen insanlar Allah'ın yarattığı hikmetleri görerek öğüt alabilirler. Tefekkür etmeden "ezbere" yaşayanlar ise büyük bir gaflet ve yanılgı içinde bir ömür sürerler. Ancak tefekkür etseler de etmeseler de bir gün mutlaka gerçekleri göreceklerdir. Ancak o zaman çok geç kalmış olacaklardır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder