İMAN İNSANLARI NASIL DEĞİŞTİRİR-1
İnsanların karakterlerini, zevklerini, konuşma şekillerini, dostluk anlayışlarını ve tüm yaşamlarını şekillendiren inançlarıdır. İnanç insanın hayata bakış açısını belirler ve o insana bir yol çizer. Bu nedenle dinsiz insanlarla dindar insanların hayatları birbirinden çok farklıdır. Dünya görüşleri, ahlakları, sevgi, saygı, sadakat ve kültür anlayışları, değer yargıları birbiriyle taban tabana zıttır.
Dolayısıyla dinsiz birinin Allah'a iman edip İslam ahlakını yaşamaya başlaması bu insanı bambaşka birisi haline getirir. Eski karakteriyle iman ettikten sonraki karakteri arasında hiçbir benzerlik olmaz. Nitekim Said Nursi de hayata İslamın kazandırdığı şuurla bakan ve İslam ahlakını tanıyan bir insan için -Allah'ın izniyle- bir daha eski yaşamına dönmenin mümkün olmadığını şu sözleri ile dile getirir:
"Hakikat bize bildiriyor ki: uyanmış olan beşer, dinsiz olamaz. Bilhassa, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede aday olmuş adam dinsiz yaşayamaz."
İman, egoizmi ve bencilliği ortadan kaldırır
Dinsiz bir hayat felsefesinde insan sadece kendisine karşı sorumludur. Herşeyi kendisi için yapar. Bu nedenle de kendi hayatını idare etmek ve yaşantısını sürdürebilmek için başvurduğu her yol mübah kabul edilir. Kendisini yaratan Üstün bir gücün varlığını ve O'na karşı sorumlu olduğunu düşünmeyen insanlar için kendisi ve çevresindeki tüm insanlar gelişmiş birer hayvandan ibaretttir. Bu durumda hayvanlar arasındaki kurallar ne ise insanlar arasında da bu kurallar geçerli olur. Zayıf olanın sürekli ezildiği, güçlü olanın ayakta kalabilmek için her türlü yola başvurduğu bir mücadele ortamı doğar. Diğer bir deyişle din ahlakını kabul etmeyen bir insan için tek gaye hayatını idame ettirebilme mücadelesidir. Bu mücadele sırasında diğer insanların ezilmesi, zarar görmesi, zayıf düşmesi onu hiç ilgilendirmez. Bu dünya görüşüne göre herkes kendi gücüyle ayakta durmak zorundadır. Halk arasında "yaşam kavgası" olarak kullanılan tabir bu zihniyetin bir özetidir aslında. Bu nedenledir ki bir insan diğerinden yardım istediğinde genelde aldığı cevap "burada biz de yaşam kavgası veriyoruz, yapabileceğim bir şey yok" olur.
Ancak din bu batıl felsefeyi tümüyle ortadan kaldırır. Dinle birlikte insan Allah'a ve içinde yaşadığı topluma karşı olan sorumluluklarının bilincine varır. Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatlarını bilen, Allah'ın şefkatini ve merhametini düşünen ve çevresindeki insanları Allah'ın birer tecellileri olarak gören bir insan doğal olarak yardımsever ve hayırsever bir tavır gösterir. Dinin getirdiği terbiye insanın nefsini terbiye etmesine, dolayısıyla da sadece kendi istek ve arzuları için değil, tüm insanlığın hayrı ve iyiliği için çalışmasına vesile olur. İnsanların rahatsızlığını, sıkıntılarını, zorluklarını ortadan kaldırma konusunda Allah'ın kendisine yüklediği sorumluluğun bilinciyle insanların ihtiyaçlarına karşı umursuzluk davranamaz. Maddi zorluk içinde olan insanların bu zorluğu aşması için onlara destek olur, sorunları olan insanların sorunlarını çözmeleri için onlara yol gösterir, haksızlığa uğrayan bir kişinin hakkını korur, adaletsizliklere engel olur, kimsenin zulüm görmesine müsaade etmez. Evet, iman zulmü adalete, umursuzluğu duyarlılığa, acımasızlığı şefkat ve merhamet, bencilliği ise cömertlik ve fedakarlığa çevirir.
İman, insanlara neşe ve huzur getirir
Her insan kendisine doğru yolu gösterecek vicdanla birlikte yaratılmıştır. Ancak inkar edenler vicdanlarından yüz çevirerek güzel ahlaka uymayı redederler. Onlar vicdanları kendilerine ısrarla doğruyu gösterdiği halde, bile bile doğruyu uygulamayı reddedenlerdir. Bu tavırlarının bir karşılığı olarak da vicdanlarının sesini dinlemeyen insanlar için Allah dayanılmaz bir iç sıkıntısı yaratmıştır. Vicdanlarına uymayan insanlar ömür boyu acı ve ızdırap çekerler, ancak bu bedeni bir ağrı veya herhangi bir sızı gibi değildir. İnsanın kalbine yerleşen bir bunalma duygusudur. Vicdanına karşı yaşayan her insanın içine bu azap hissi yerleşir ve hiç yokolmaz. İnsan nereye gitse onunla birlikte gelir. Bir eğlence yerine, tatile, işe, eve, alışverişe kalbindeki bu sıkıntıyla birlikte gider. Dünyanın en güzel evine, en lüks kıyfatlerine veya en büyük servetine de sahip olsa vicdanıyla savaştığı sürece içindeki bu sıkıntı geçmez. Bu nedenle vicdanlarının emrettiği hayatı yaşamayan insanlar hiçbir zaman gerçek anlamıyla huzuru ve mutluluğu yakalaymazlar. İçlerindeki azap hissi neşelenmelerine izin vermez, hayatlarının büyük bir bölümü sıkılarak, şikayet ederek, hayıflanarak, bedbaht bir halde geçer.
İnsanın bu kasvetli ruh halinden kurtulabilmesinin tek yolu ise vicdanın sesini dinlemesidir. Vicdanının sesini dinleyen kişi, herşeyden önce Üstün bir Yaratıcı'nın varlığına şahitlik edecektir. Bununla birlikte Rabbine teslim olacak ve O'nun göndermiş olduğu dine tabi olacaktır. Kuran ahlakını yaşamaya başlayan kişi çok kısa sürede bütün sıkıntılarından arınmış olduğunu, mutsuzluğunun yerini neşe ve rahatlığa bıraktığını görecektir. Dinsizlikten sonra kalbini imana açan bir insan, vicdanının üzerindeki baskıyı kaldırarak son derece neşeli, rahat, hayattan ve yaşamaktan zevk alan, halinden memnun, kanaatkar ve mutlu bir insan olur. Bulunduğu yere neşe, sevinç, hareketlilik ve canlılık getirir. Kalbindeki azap yerini imanın huzuruna ve mutmainliğine bırakır.
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder