ÜSTAD'DAN ÖNEMLİ BİR AÇIKLAMA-2
İnsanların çoğunun bir çok konuda çeşitli zaafları vardır. Bunların başında zenginlik, lüks bir yaşam, itibar ve makam sahibi olmak gelir. Lüks bir hayat sürebilmek için sahip olduğu ahlaki değerlerden taviz veren, vefasızlık yapan, dostluk bağlarını koparan, ailesini terkeden hatta inançlarını bile inkar etmeyi göze alan çok insan vardır.
Halbuki zaaf insanları çok küçük düşüren, değersizleştiren ve insan olma özelliğini yokeden bir ahlak bozukluğudur. Çünkü insana aklı ve vicdanı, doğruyu görebilmesi ve uygulayabilmesi için verilmiştir. Diğer canlılar sadece içgüdülerine göre davranır ve o an canları ne istiyorsa ona yönelirler. Onların yaratılışı bu şekildedir. Yemeleri, barınmaları, uyumaları ve bunun gibi tüm doğal ihtiyaçlarını sadece içgüdülerine göre yerine getirirler. Ancak insan, irade, vicdan, akıl ve ruh sahibi bir varlıktır .Bu nedenle tüm tavırlarında sahip olduğu bu nimetleri kullanması gerekir. Yemek yemesine, uyumasına, giyinmesine, barınmasına, dostluklarına ve yaşamının her anına sahip olduğu bu özelliklerin etki etmesi gerekir.
Sözgelimi insanın uykusu gelebilir ancak eğer o an yapılması gereken acil ve önemli bir iş varsa iradesini kullanarak uykusundan fedakarlık yapabilmelidir. İrade insana bunun için verilmiştir. Ya da bir insan aç olabilir ancak eğer karşısındaki kişi de kendisi gibi ihtiyaç içindeyse, o zaman kendi yemeğini karşısındaki kişiye ikram etmesi insan olmanın getirdiği bir akıl ve ahlak üstünlüğüdür. İradesini kullanır ve açlığını gözardı ederek karşısındaki kişinin sağlığını kendisinin önünde tutar. Unutmamak gerekir ki çıkarlara göre değil, sadece vicdana ve Allah'ın rızasına göre hareket etmek sadece insanlara mahsus bir sorumluluktur.
Bir insan eğer yolda yaralı birini gördüyse, oradan bu kişiyi görmeden geçip gitmek yerine vicdanını kullanarak bu yaralıya yardım etmesi de insan olmanın özelliğidir. Halbuki diğer canlıların vicdanı olmadığı için böyle bir sorumluluğu yoktur. Örneğin bir kuşun, bir karıncanın, bir arının veya bir kaplanın yaralı bir hayvana yardım etme sorumluluğu yoktur. İnsan ise hayatının her saniyesinde vicdanını kullanmakla sorumlu kılınmıştır. Ancak bir çok kişi zaaflarına yenilerek bu sorumluluğunu yerine getirmez.
Zaaf sahibi olmak insanın vicdanını, iradesini ve aklını gözardı ederek nefsine göre hareket etmesi anlamına gelir. Böyle bir durumda insaniyet, ahlaki değerler, fedakarlık, merhamet, yardımseverlik ve bunun gibi insanlara ait olan tüm özellikler ortadan kalkar. İnsan sadece kendi çıkarlarına uygun yaşamaya başlar. Bu tip insanların bulunduğu ortamlarda topluma fayda, mutluluk, huzur, sağlık, güven getirecek hiç bir hizmet ortaya çıkmaz. Zaaftan kaynaklanan menfaat kavgaları, tartışmalar, güçlü olanın zayıf olanı ezmeye çalışması sadece karışıklık ve mutsuzluk getirir.
Cahiliye toplumunda sadakate dayalı dostlukların kurulamaması, kimsenin birbirine güvenememesi, huzur dolu sakin bir yaşamın olmamasının sebebi budur. Çünkü herkes zaafı olan bir konuyla karşılaştığında arkadaşlarına, akrabalarına, yakınlarına ve değer yargılarına anında sırt çevirebilir. Böyle bir ihtimal olduğu için kimse birbirine güvenemez ve gerçek anlamda sevemez. Hatta kimi insanların zaafları o kadar kuvvetlidir ki, zaafı olduğu konuda binlerce insanın ölümünü, yüzbinlerce insanın aç kalmasını, hastalanmasını veya eziyet çekmesini kolaylıkla göze alabilir. Nitekim tarihteki hemen hemen bütün savaşlar ve yapılan tüm zulümler " zaaf" kaynaklıdır. Örneğin Hitler, Stalin, Lenin gibi liderler makama ve dünyevi üstünlüğe karşı zaaf sahibi oldukları için yüzbinlerce insanın ölümüne fetva vermişlerdir. Zenginliğe karşı zaafı olan pek çok liderin bu zayıflığı dünya üzerinde nice savaşların yaşanmasına sebep olmuştur.
Dünya üzerinde yüzyıllar boyu sayısız insanın acı çekmesine sebep olan bu ahlak bozukluğunun tek çözümü iman sahibi olmaktır. Çünkü iman, zaafı ortadan kaldıran tek güçtür. Allah'ın varlığına iman etmek, yeryüzündeki her şeyin tek sahibinin, tek gücün ve tek ilahın Allah olduğunu kabul etmek ve O'na boyun eğmek anlamına gelir. Bu gerçekleri kalben kabul eden bir insanın hayatta en sevdiği, en değer verdiği, en bağlı olduğu ve en çok rızasını kazanmayı dilediği tek varlık Allah'tır. Bu nedenle hiç bir zaman hiç bir dünyevi çıkarı Allah'ın rızasına tercih etmez. Her zaman her konuda vicdanlı ve iradeli olur. Hiç bir zaman nefsinin arzularına kapılıp, insanlara acı ve mutsuzluk verecek herhangi bir tavra girmez.
Nitekim Üstad Said Nursi müminlerin sahip olduğu bu ahlakı en güzel şekilde temsil etmektedir. Kendisini İslama hizmetten menetmek için çok fazla gayret sarfetmişler ancak hiç bir konuda zaafı olmayan bu kıymetli mümini hiç bir zaman yolundan döndürememişlerdir. Üstad bu durumu kendi cümleleriyle şu şekilde anlatmaktadır.
"Sonra en zaîf bir damar-ı insanî olan şan ü şeref ve rütbe noktasında bana çok elîm bir tarzda o zaîf damarımı tutmak için emredilmiş ihanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkenceler yaptılar hiç bir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat'iyyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünyanın şan ü şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfüruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u câh ve şan ü şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.
Sonra bizim hizmetimiz itibariyle bizde zaîf damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmağa müştak olan manevî makam sahibi olmak ve velayet mertebelerinde terakki etmek ve o nimet-i İlahiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlasa ve hiçbir şeye âlet olmamağa bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsî makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor; harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlasın sırrı bozulmasın.
İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşf ü keramatı ve kemalât-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zaîf damarlarımı tutmağa çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlub oldular."( Hizmet Rehberi s.152)
Kuran Ahlakı Kategorisi -Dergi Yazıları-
- "TABİYYUN" HASTALIĞI
- BAŞÖRTÜSÜNE YANLIŞ ANLAMLAR VERİLMEMELİ
- BEDDİUZZAMAN'I YAKINDAN TANIMAK
- BEDDİUZZAMAN'IN MÜMİNLERE VASİYETİ; ÜMİTVAR OLUNUZ...
- BEDİÜZZAMAN'DAN GERÇEK MERHAMET ÜZERİNE BİR DERS
- BEDİÜZZAMAN'IN AİLEYE VE EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
- GÜÇLÜ BİR İRADENİN ÖNEMİ
- HAYATININ HER ANIYLA MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖRNEK BİR İNSAN: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
- HZ. MUHAMMED'İN (SAV) GÜZEL AHLAKI İNSANLAR İÇİN EN GÜZEL ÖRNEKTİR
- İMAN EDEN İNSAN ÖFKEDEN SAKINIR
- İNSANLARDAKİ MANEVİ BOŞLUĞUN ALTINDA YATAN GERÇEK NEDEN
- KIYMETTAR BİR İBADET: TEFEKKÜR
- MANEVİ BOŞLUK İNSANI ÇOK BÜYÜK BİR YIKIMA SÜRÜKLER
- MÜBAREK RAMAZAN AYI VE DUANIN ÖNEMİ
- MÜMİN ERKEKLER VE MÜMİN KADINLAR BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR
- MÜMİNLERİN DEĞERLİ BİR REHBERİ: SÜNNET-İ SENİYE
- MÜMİNLERİN ÜSTÜN AHLAKI
- O, BİR "SİRAC-I HAKİKAT" (HAKİKAT NURU)DUR
- RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
- SONBAHARIN HİKMETLERİ ÜZERİNE
- YÜKSEK AHLAKİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKAN GENÇ NESİL BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİN TEMİNATIDIR
- ZAHİRİ MUSİBETLER ALTINDA ÇOK TATLI NETİCELER VAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder